Ne var biliyor musun? Bir geçmişin yok. Var sanıyorsun ama sen. Övündükçe, alkışladıkça, destanlaştırdıkça daha da sanıyorsun... Oysa yok.
 
Unutuyorsun çünkü her şeyi. Dünü, öncesini ve daha ötesini... Oysa sahip çıktığın bir Bizans taşı yok. Sahip çıktığın bir Asur yazısı yok. Sahip çıktığın bir Anadolu dili yok. Sahip çıktığın bir meşe ağacı yok.
 
Kendini kapattığın beton duvarların var. Okuman için servis edilen yazılar var. Dilini unuttuğun şiirlerin var. Gölgesine kıvrılamayacağın santrallerin, suyundan içemeyeceğin derelerin var; ama bir geçmişin yok. Çünkü hiç soru sormuyor, hiç merak etmiyorsun. Düşsen ittirene, kalksan tutana bakmıyorsun. Sözü okuyup, yazıyı dinliyorsun. Yani aslında hiçbir şey yapmıyorsun.
 
Ağlarken için için gülenle, gülerken için için ağlayanı birbirine karıştırıyorsun. Günleri günlere, ayları aylara, yılları yıllara bağlayan bir şey yok zihninde. Kelebek misali, o gün doğup o gün ölüyorsun ve işin kötüsü sen bunu hergün yapıyorsun.
 
Bağıran kavgalı konuşmaları duyuyorsun da, fısıldayan sevdalı sözlere sağır oluyorsun. “Vur” diyenle coşup “dur” diyene köpürüyorsun. Aslında ne yaptığını sen de bilmiyorsun. Çünkü var sanıyorsun ama bir geçmişin yok senin.
 
“Böyle” diyorlar sana. Öyle oluyor. “Neden” diye sormadıkça sen, bütün ‘böyle’ler ‘öyle’ işte. Herkesi kucaklayacağını söyleyenin, aradan seçip de tekmelediklerine sırtını dönüyorsun. Çünkü onlar terörist, çünkü onlar anarşist, çünkü onlar sosyalist, çünkü onlar feminist, çünkü onlar ateist, çünkü onlar öyle işte... “Böyle” diyorlar sana, öyle oluyor. Koca çuvalın içinde her şey birbirine karışıyor.
 
Devletin hapishanesinde göz göre göre çocuklara tecavüz ediliyor, gece uyusun diye başında masal anlattığın çocuğunun yüzüne baka baka unutuyorsun. Memlekete nükleer santral yapacaklarını söylüyorlar, sen Çernobil’i çay içemediğin bir dönem olarak aklında tuttuğun için korkmuyorsun hiç! Grev hakkı için evet oyu verdiğini unuttuğundan, grev yasağı getirilen memurların işten atılmalarını umursamıyorsun. Zaten pilotlar da çok para kazanıyor! Ağlanacak bir şey varsa sen ağlarsın; ama fazla sürmez gülersin yine, çok şükür çünkü, çok şükür...
 
Emekçiler ölüyor. Boğuluyor, yanıyor, merdiven altında ciğerlerine kum doluyor. Sel sularına kapılıp giden, üzerlerine kilit vurulmuş minibüsten ölüleri çıkıyor ancak. Polis, gaz sıkıp öldürüyor. Polis, karakolda tekme tokat dövüyor. Polis, sokak ortasında kafa göz yarıyor. İnanmıyorsun, “mutlaka yapmış bir şey ki dövmüşler” diyorsun. Aklında ne dün, ne de öncesi var çünkü. Sen var sanıyorsun ama bir geçmişin yok. Elinde kumanda var sadece. Ne koydularsa, onu izliyorsun.
 
Ocakta fazla ısınmış bir cezve sapından yanıyor elin. Üfleye üfleye bir hâl oluyorsun. Sonra buzlar kremler falan... Kalbin parmağının ucunda atıyor sanki. Dünya durmuş o an, sen ve yanık parmağın bir başınasınız. Yaz gelmiş, çok sıcak. Trafikte kaldığın için nasıl da öfkelisin. Boğulacak gibi oluyorsun. İyi hatırlıyorsun bunları. Cezaevi aracındaki mahkûmların, elleri kelepçeli bir halde nasıl bağıra bağıra yandığını değil ama... Hapishanede, 50 derece sıcakta balık istifi olmuş insanların, onları ölüme götüren bir isyanı için de “kavga edip kendilerini yakmışlar” diye düşünüyorsun. “İstifa etmemin sürece bir katkısı yok” diyen Adalet Bakanı’na “istifa, ardında utanç duygusunun olduğu bir reflekstir. Ağızda gevelenecek bir şey değil” de diyemiyorsun böylece. Unuttun gitti zaten.   
 
Çocukları ölürken memleketinin, intikam çığlıkları atıyorsun. Dünü hatırlamayan senden, geçen onlarca yılı düşünmeni beklemek... tam bir çılgınlık. Van’da insanların üzerine dünyaları yıkılıyor. Belki üşümesinler istiyorsun, atkı kazak gönderiyorsun ama sonra bir bakıyorsun yaz gelmiş. Unuttun yine. Bu yüzden dinmedi orda hiç ayaz. Sen işte asıl bunu atladın. 34 kişinin bombalanarak öldürülmesinin üzerinden 5 buçuk ay geçti. Babaların, parçalanmış çocuklarını toplayıp gömdüklerini, kimsenin onlardan özür dilemediğini, adalet yerine kan parası uzattıklarını...da unuttun. Kalbin kurudu. Farkında değilsin.
 
Ne var biliyor musun? Bir geçmişin yok. Var sanıyorsun ama sen. Övündükçe, alkışladıkça, destanlaştırdıkça daha da sanıyorsun... Oysa yok.
 
Unutuyorsun çünkü her şeyi. Dünü, öncesini ve daha ötesini... Sahip çıktığın bir geçmişin olmadığı gibi sahibi olacağın bir geleceğin de yok. Buna da şükür ama değil mi? İnsanın hafızadan yoksun, ezberden bol, kendi kendini yönettiği ileri bir demokrasiye sahip olması başka, bambaşka bir şey... Allah olmayanlara da versin!