Avrupa Şampiyonası başlayalı bir hafta oldu. Ülkeler, kendilerini bir üst tura çıkarabilecek sonuçları alabilmek için çaba harcıyor. Bu uğraşı sırasında bazı takımlar hiç mi hiç zorlanmadan....

Avrupa Şampiyonası başlayalı bir hafta oldu. Ülkeler,  kendilerini bir üst tura çıkarabilecek sonuçları alabilmek için çaba harcıyor. Bu uğraşı sırasında bazı takımlar hiç mi hiç zorlanmadan ve grup maçları bitmeden bu sonucu elde etti. Bazılarının şansları son maçlara endekslendi. Bazıları da elendi. Ben bu yazıyı yazdığımda Türkiye de şansını son maça bırakan takımlardandı. İsviçre’ye karşı alınan galibiyet, Çek Cumhuriyeti ile bir üst tura çıkabilme savaşımı yapma olanağını sağladı. Yazı yayınlandığında da sonuç belli  olacak. Ya sevineceğiz, ya da üzüleceğiz. Fatih Terim’i ya göklere çıkaracağız  ya da  yerden yere vuracağız. Yani, her zamanki tavrımızı sürdüreceğiz. Taaa ki diğer bir turnuvanın maçları başlayana dek. Bunların hepsini doğal karşılayabiliriz.

Fakat, burada dikkatimi çeken bir konu; üst düzeyde “hayal ve umut tacirliği” yapılmasıdır. Eleme gurubundan bin bir zorlukla çıkan bir takım, Avrupa Şampiyonu olmalıymış gibi lanse edildi. Futbol basını bu sloganı ilke edindi.  Umut ve hayal; Türk insanına gerçekleşebilecek bir olgu olarak yansıtıldı. Bu duruma ister istemez Fatih Terim de ortak oldu. İnsanlar da bu hedefe kilitlendi ve inanca katıldı.

Yukarıda belirttiğim gibi, gruptan çıkarsak zar zor çıkmış olacağız. Takımın büyük bir bölümü sakat ve formsuz oyunculardan kuruldu. Oyuncu tercihlerinde hata yapıldı. Belirli bir taktik oturtulamadı. Takımın büyük bir bölümü teknik kapasiteleri düşük futbolculardan oluştu.

Bunca handikaba rağmen yine de “Avrupa Şampiyonu olacağız” masalı anlatılmaya devam edildi. Portekiz  ile oynadığımız maç sonrası ise, işin hiç de kolay olmadığı ortaya çıktı. Şampiyon olacak takım maç kaybetmemeliydi. Ama, Portekiz’e kaybettik. Ve, hayal dünyasından geri döndük. Diğer maçları izledikçe de birinci olabilmenin “kaf  dağının ardı” kadar uzak olduğunu anladık. Hollanda’dan tutun, Almanya’ya, İspanya’ya, İtalya’ya kadar bir dizi devi de yenmemiz gerektiğini farkettik.

Umut etmek ve hayal kurmak güzeldir. Ama, “olmayacak duaya da amin” denmez. Ne yazık ki bu ülke insanına “amin” dedirtilmeye çalışılıyor.  Bu da gerçekler saptırılarak yapılıyor. Bizler de çoğu kez inanıyoruz. Gerçekle yüzleşince de moralimiz çabuk  bozuluyor, tepkimiz de epey sert oluyor. Bu nedenle kendimizi ve insanlarımızı kandırmaktan vazgeçelim. Bu ülke insanına gerçekleri söylemekten çekinmeyelim.

“Pinokyo” culuk yapmayalım.

Reyting ve çıkarlar uğruna toplumumuzun yara almasına neden olmayalım.