Geçtiğimiz hafta Fatih Terim bir televizyon kanalının futbol programına katıldı. Federasyonunun futbolun geliştirilmesi için uygulamaya koyacağı bir dizi yöntemlerden....

Geçtiğimiz hafta Fatih Terim bir televizyon kanalının futbol programına katıldı. Federasyonunun futbolun geliştirilmesi için uygulamaya koyacağı bir dizi yöntemlerden bahsetti. Bunların bir kısmının uluslararası zorunluluktan oluşturulacağını söyledi. Bir kısmının ise; Merhum Başkan Hasan Doğan’ın projeleri olduğunu dile getirdi. Türkiye"deki futbol antrenör belgesi sahibi kişilerin sayısından söz etti. Bu belgeleri elinde bulunduranların yeniden eğitimlere tabii tutulacağını, burada elde edilen başarılara göre mesleğe devamın olabileceğini vurguladı. Spor okullarından dem vurdu. Futbolun altyapısının eğitim kurumlarına kaydırılacağını, beden eğitimi öğretmenlerinin de yeniden eğitileceğini ortaya koydu. Bunlardan söz ederken çoşkuluydu, inançlıydı. Buraya kadar iyi de; insana sormazlar mı, Sayın Terim bugüne dek nerelerdeydiniz?

Gelişmiş ülkeler bu anlattıklarınızı neredeyse 60-70 yıl önce yaşama geçirmişler ve meyvelerini de toplamışlardır. Ülkemiz ise; yirmibirinci yüzyılda daha yeni yeni “bunları yapmamız gerekli” diyor.

Yıl 2008, Türkiye Cumhuriyeti"nin futboldaki üst düzey kişilerinden biri olarak biraz geç kalmadınız mı? Bu gün Ulusal Takım"da kaç “akademisyen” görev yapıyor? Bilimin önünü ne ölçüde açıyorsunuz? Avrupa Şampiyonası öncesi yurt dışından ithal ettiğiniz antrenman bilimcinin yapacaklarını bilen bu ülkede hiç kimse yok muydu?

Epey geç kalınmış değil mi?

Oysa 1960’ların sonunda Gençlik Ve Spor Bakanlığı kurulduğunda Türkiye nin “spor" a önem verdiği sanılmıştı. Hele 1973 yılında  “Spor Akademileri”  Ankara, İstanbul ve Manisa da eğitime başladığında “hah işte sporda atılım böyle olur” denilmeye başlamıştı. Fakat, ne yazık ki  bu oluşumlar daha ne olduklarını anlamadan kapatılıp gittiler. Neden kapatıldıkları da bir türlü anlaşılamadı. “Spor akademileri” eğitim arenasında kaldıkları kısa süre içinde bile beden eğitimi ve spora epey katkı sağladılar. Her türlü eksiğe karşın yinede neyi nerede arayıp bulacağını bilen kişiler yetiştirdiler. Gelişmeleri takip etmeyi, araştırma yapmayı öğrenmeye çalışan elemanları sporun hizmetine sundular. Sonrasında da hem eğitim hem de spor alanlarından yavaş yavaş çekildiler. Bu dönemlerde bu okullardan mezun olanlar uzun süre iş bulamadı. Sonrasında bir anda teknik adamlık anlamında bir çoğu ortaya çıkıverdi.

Örnek mi: Ersun Yanal, Yılmaz Vural, Giray Bulak, Ekrem Al, Merhum Tevfik Lav, Feyyaz Uçar, Ertuğrul Sağlam, Mehmet Birinci, Mehmet Şansal... İşte bir çırpıda aklıma geliverenler. Futbol için vermiş olduğumuz bu örneklerin yanında diğer spor dalları içinde bir çok ismi sıralamak mümkün.

Fakat, ne hikmettir bu isimlerin çoğu “akademisyen" olduğunu dillendirmekten çekinmektedir.

Acaba neden? Bunun yanıtını bir türlü bulamadım.

Ha Sayın Terim’e sormuştum "bu ülkede antrenman bilimci" yok mu diye?

Ana bilim dalında eğitim ve öğretimini almamama rağmen, ben bile yapılan antrenman bilgisi programı 1976 yılında öğrenmiştim.