Birazcık memleket sevginiz varsa, bırakın sıkılmayı kan ağlıyordur içiniz. Yaşananlardan dolayı. Her gün beşer onar öldüğümüz için…

İç sıkıntısının nedeni, en azından benimkinin, yazılıp çizilenler ve söylenip duranlar. Başbakan AKP’lilere sesleniyor ama canlı yayın dinliyoruz hepimiz. Hedefte BDP, CHP, medya var yine…  PKK ile aynısınız, BDP ile aynısınız, Suriye’de Baas’la aynısınız, terörle işbirliği yapıyorsunuz” diyor CHP’ye. “Medya içinde bazı kalemler hiç utanmadan birilerine taşeronluk yapıyor” diyor.

Dağdakini indirmekten vazgeçmiş, Meclis’teki Demirtaş’ı dağa göndermeye çalışıyor! BDP’li vekillere dokunulacağını ima ediyor.

İnandığından mı söylüyor bunları, inanç mı böyle konuşturuyor Başbakan’ı? Bilmiyorum. Ama eleştirel bakabilen, kuşkucu ve bilimsel düşünebilen bir aklın söyletmeyeceği kesin!

Manşetlerde, televizyonda su döven uzmanların ağızlarında hep aynı klişe cümleler. Bildiklerini mi söylüyorlar, inandıklarından mı?

Ama mecburen dinliyorum; içim sıkılıyor…

İçiniz sıkıldığında, hep aynı sözleri, klişeleri dinlemekten bıktığınızda gerçek bir bilim insanının sesine kulak vermeyi deneyin. İyi gelecektir!

Onlardan biri, Prof. Dr. Ali Demirsoy, Ege Üniversitesi’nin ev sahipliğinde (3-7 Eylül) yaklaşık 1700 katılımcıyla gerçekleştirilen 21. Ulusal Biyoloji Kongresi’nde “Türkiye’de Biyoloji Eğitimi ve Evrim” adlı açılış dersinde bilim insanının nasıl biri olması gerektiğini anlatırken, aslında nasıl olmamız gerektiğini hepimize anlatıyordu:

Ben bir bilim adamı olarak, inanarak değil, yargılayarak, enine boyuna ölçerek, gelmişten geleceğe ilişkileri göz önüne alarak sonuca ulaşırım; bunun tersini yapıp da bilim adamı kadrosundan maaş alanları da şarlatanlar olarak nitelerim… Dünyanın birçok ülkesinde bilim adamlarının gece gündüz, yıkıcı aygıt ve madde üretmesinin kökünde, dünyada, kendi düşünce tarzını benimsememiş birilerini beğenmeme ya da yok etme saplantısından ya da inandıkları bir dogmadan gelmektedir.

Ekşisözlük’te “… ‘dünyada ne olup bitiyordan haberi olmayan, aklını öbür dünya ile bozmuş, bilimsel gelişmeleri zındıklık olarak tanımlayan, lidere körü körüne bağlı bir kesim yaratıldı. … böyle bir kesim vardı, sayıları artırıldı. sömürü düzeni tarihtekinin aksine bu sefer kansız olarak kuruldu. dönün bir dünyaya bakın, öbür dünya işlerine daha çok zaman ayıran ülkelerin hepsi açık ya da kapalı sömürgedir’ demiş güzel insan” diye tanımlamışlar Prof. Demirsoy’u.

İnançlı insanlar yetiştirmeye yeminli ve inançla yöneten bir iktidar var. Varsın olsun, yüzde 50 oy alıp geldiler diyebilirsiniz. Olunca neler olabildiğini Prof. Demirsoy’dan dinleyelim:

Bir insan bir tanrıya inanıyorsa (dünyada tanımlanmış binlerce tanrının olduğunu biliyoruz), diğerlerinden daha iyi olduğuna inandığı bir dini varsa, bir ırkın üstünlüğüne inanmış ise, bir ekonomik modelin evrensel olduğuna inanmış ise, bir idari sistemin en iyi idari sistem olduğuna inanmışı ise, o kişinin tarafsız davranması, evrensel düşünmesi ve kendini geliştirmesi, en önemlisi tüm dünya insanları için aynı etkinlikle yararlı olması beklenemez. Çünkü kalibre edilmesi çok zor olan bir ölçü sistemi, yani inanmak gibi, herkese göre değişen bir ölçü birimini kullanmayı alışkanlık haline getirmiştir. İşte dünyada akan kanın teknik düzeydeki zemini, taraflı, dogmatik düşünceli insanların yaygın olmasında yatar. … Bir insan inanmayla yola çıkarılırsa, daha inandırıcı bir şeyle karşılaştığında değerlerinin tümünü yitirebilir; esas tehlike burada yatıyor.

Prof. Demirsoy, bilim insanından çok “teknisyen” saydığı üniversite erbabına sesleniyor ama iktidar olanlar ve yönetenler de bilmeli; “Belirli bir doğrumuz var ya da bize belirli bir doğru dayatılmış; bunun üzerinde tartışmayı inanca, ırka, kültürel değerlere tehdit olarak algılıyor”sak, “baskıcı rejimler ya da çarpıtılmış bir demokrasi” oluyor tercihimiz.

Başta bilim insanları ve iktidarlar ama aslında hepimiz cesaretle sorabilmeliyiz; “Ya yaptıklarımız ve doğru bildiklerimiz yanlışsa…