Federasyon, sezon başından bu yana şaşkın ördek gibi.

Ne yöne gideceğini bir türlü bilemedi.

Başında vereceği istifa kararını sonunda verdi.

Türk futbolu, besaretsiz yöneticilerin elinde heba oldu gitti.

Siyaset, ‘Biz karışmayız’ derken, saman altından her işe müdahil oldu.

Benim ‘Tarafsız spor medyasıda’ bu gidişe çanak tuttu.

Şansal paraları nasıl geri döndürürüzün derdine düştü.

Her maç yeni yorumcu arayışında, çabalayıp durmakta.

Bu arada olan futbola oluyor.

Ne kalite var, ne seyir keyfi.

Her geçen gün seyircinin tribünlerden kaçtığına şahit oluyoruz. 

Oynanan futbola gelince yerlerde sürünüyor.

 

Haftasonu oynanan Fenerbahçe-Beşiktaş karşılaşması da, futbolun dışında yaşanan olaylarla gündeme geldi.

Seyirciler arasında çıkan saldırıya ne demeli acaba.

Haftaiçi davetleri sadece gel gel miydi?

Beşiktaş seyircisini stadımıza davet ediyoruz derken, saldırıyı mı düşünüyorlardı?

Örf ve adetlerimizde ‘Misavirperverlik’ önemli bir yer alırken, bu yapılan saldırı hiçte hoş olmadı.

Yetmiyormuş gibi üstüne tuz biber ‘Biber gazı’ ekti.

 

Açıkçası, ‘Futbolun neresinden tutarsan tut, elinde kalıyor.

Fenerbahçe, iki sakat oyuncusunu ve yeni transferini sahaya sürüyor.

Beşiktaş, milyon dolarlar verdiği Portekizli yıldızlarından yoksun, A2'den takviye alarak ilk on birini oluşturuyor.

Oynanan futbolun tadı tuzu yok.

Kendi saha ve seyircisi önünde mutlak favori olan bir takımın kırk beş dakika savunmaya çekilip, bir iki kontratak pozisyonu aramasına futbol deniyorsa, ‘Geçmiş olsun’ diyorum.