Vahşi Zerafet, sanki kopuk tablolardan oluşuyor. Yavaş bir tempoya sahip olan film hızlı bir tempoyla akıldan çıkıyor...

VahŞİ Zarafet sinemada gördüğümüz en acayip ailelerden birini anlatıyor. Baekeland ailesi servetini mucit bir atasına borçlu. Mucit dede bakelit denilen plastik türünü icat edip büyük bir servet ediniyor. Ailenin sonraki üyelerine de bu serveti tüketmek kalıyor. Ama mucit dedeyi izleyen kuşaklar içinde sefahat yaşayabilen sonuncu üye torun Brooks (Stephen Dillane) oluyor. Brooks’un oğlu Tony’nin (Eddie Redmayne) payına ise şizofreni düşüyor. Nasıl düşmesin ki? Tony bir kız bulduğunda babası, bir erkek bulduğunda annesi Barbara (Julian Moore) kapıyor. Üstüne üstlük Tony’yi babası eşcinsel eğilimlerinden dolayı aşağılıyor; annesi ise daha beklenmedik bir yol izliyor. Tony’nin annesi oğluna kadınlardan alınabilecek hazları bizzat gösteriyor. Yani oğluyla cinsel ilişkiye giriyor. Film çok net olmamakla beraber Barbara’nın bunu oğlunu kadınlara yönlendirmek için yaptığı izlenimini veriyor. Ama kocasından göremediği sevgiyi oğluyla ikameye kalkması ya da bilemediğimiz başka nedenlerin olma ihtimali de var. Barbara’nın sorunu sadece kocasının sevgisizliği değil, kocasının sınıfıyla da. Orta sınıf kökenli Barbara aristokrasi ve burjuvaziyle yakınlaşmak için çırpındıkça kocasının gözünden daha çok düşüyor. Üstelik bu yakınlaşma gerçekleşemiyor.

ZENGİN AMA TALİHSİZ AİLE
Başta filmin en önemli karakteri olan ve filme bakış açısını veren Tony karakteri olmak üzere hiçbir karakter yeterince ayrıntılı değil. Film sanki kopuk kopuk tablolardan oluşuyor. Bu zengin ama talihsiz ailenin öyküsünde neyin önemli olduğu açıklığa kavuşmuyor. Son derece yavaş bir tempoya sahip olan film çok daha hızlı bir tempoyla akıldan çıkıyor.