Memleketten iki gün ayrılmaya gelmiyor. İki gün ayrılıyorsun Hiçişleri ve Tuhaflıklar Bakanı İdris ve Naim ve Şahin beyler hep birlikte bir memleket gezisine çıkıveriyorlar. Son derece mühim bir gezi. Memleket gezisi öncelikle Erzurum’da 2011 Dünya Üniversitelerarası Kış Oyunları için yapılan Türk Telekom Atlama Kuleleri’nde mükellef bir kahvaltı ile başlıyor. İdris ve Naim ve Şahin Beyler ve maiyeti kuş sütlerini içip göz kapakları yeniden aşağı doğru düşerken, hiçişlerinin yerine getirmesi gereken bir vazifesi olarak bakanımız uzaktan ve yukarıdan seyreyliyor Erzurum’u ve “Erzurum'un kış sporları merkezi olma yolunda önemli bir altyapıya sahip olduğunu” buyuruyorlar, göbeklerini sıvazlayarak. Bir “hiçişini” daha yapmış olmanın huzuru içindeki Hiçişleri bakanımız beş işçinin haykırarak can verdiği Erzurum’un Aşkale ilçesinde bulunan Karasu-2 Baraj Göletine gidiyor. Keşke yanına “kaza değil kader” Bakanı Faruk Çelik’i de alsaydı da takım tam olsaydı. Neyse bir dahaki sefere. Bu arada herkes orada: Erzurum Valisi Sebahattin Öztürk, İl Genel Sekreteri Selami Altınok, İl Jandarma Komutanı Albay Mehmet Akgün ve Emniyet Müdürü Halit Turgut Yıldız Aşkale Kaymakamı Asalet Karabulut ve Belediye Başkanı Ahmet Yaptırmış. Hepsi. Bir sen bir ben bir de Hz. Ömer ve adaleti eksik. Hz.Ömer Fırat’ın kıyısında kaybolan koyun ve kuzuya kaza-kader-kısmet demez kendini sorumlu tutarken seçim meydanlarında onun adını ağzına sakız edenler ne İdris Naim Şahin ne de Faruk Çelik koyun kuzunun değil işçilerin haykıra haykıra boğulup ölmesinden de, yanmasından da, düşüp ölmelerinden de zerrece sorumlu tutmuyorlar kendileri. Her şey bittikten sonra gelip bir bakıyorlar. Adları üzerinde “bakan” lar. Kazaların önlenmesi dair tedbir almak? Haşa! Alın yazısı. Sorsan işçiler koyun-kuzu mu ki kendimizi sorumlu tutalım derler. Derler mi derler!

Haktır adalettir insanlıktır gibi konulara dalıp yut gezisini kaçırıyoruz bu arada sevgili okur. Bakan ve yanındakiler tam bu sırada Pasinler’e varıp kendi meşreplerince yepyeni eğlencelerin peşine düştüler. 64 yaşında yedi yıl önce işini kaybetmiş, şeker tansiyon ve bronşit hastası her halinden zor bir hayatı olduğu ortada olan bir vatandaş bir iş bulurum umuduyla boyun büküp el açmaya gidiyor “devletlüye.” devletlüyü görünce de heyecanlanıp “Çok sevindim Bakanım sizi gördüğüme” diyor. Bakan da münasebet bu ya “yok ya ne bileyim sevindiğini hadi bir oyna da göreyim diyor. Çalıyor davul zurna, gariban başlıyor mu oynamaya? Olabilir tabii! İdris ve Naim, ve Şahin beyler cüssesi cüssesine denk, göbekli ve pala bıyıklı adamların karşılarında şakır şukur oynamasından pek haz alıyor olabilirler. Eğer oynayan da bu sebeple, bu haz için oynadığını biliyorsa, “tercihtir kardeşim karışmayın” der, teşvik de ederiz kamuya açık yerlerde. Böyleyse böyledir desinler. Fakat kendi semtinde “pala” diye anılan bir abiyi, “ben Bakanım” havaları ile başka bir yola sokup iş aş diletmek için oynatıp, taklaya davet etmek bulabildiğim en hafif tabirle söyleyeyim terbiyesizliktir bizim oralarda. Ama bunun bunca ağır bir hakaret olduğunu anlayabilmek için önce bazı temel insani özellikleri arkasında bırakmamış olmak gerekir. Zira Bakan olmak için öpülen etek atılan takla ve göbek sayısı baş döndürmüş, akılı baştan almış, vicdan insan adalet gibi mefhumları çoktan unutturmuş olabilir. En ufak bir ikbale ulaşmak için taklanın türlüsünü atanlardan bu olaydan sonra tek beklentimiz “ne olmuş yani” demeleridir. Velhasıl, biz yazmaktan, herkes görüp duymaktan yoruldu ama ölenler öldükleri ile kaldıkları sürece, anlaşilan o ki, bu cüruf seli bitecek, bu at dizginlemekle duracak gibi değil!