‘Entelektüel kriz çözmez, çıkarır’ diyor Umberto Eco. Fakat hemen arkasından ekliyor: “ Şu ikisini ayıralım: entelektüelin yapması gereken düşünme çalışması bir yana, entelektüelin...

‘Entelektüel kriz çözmez, çıkarır’ diyor Umberto Eco. Fakat hemen arkasından ekliyor: “ Şu ikisini ayıralım: entelektüelin yapması gereken düşünme çalışması bir yana, entelektüelin toplumsallığa katkısı bir yana. Örneğin, entelektüelin siyasi tavrı. Bir ara PSİUP’un bir konferansına katılmıştım, İtalyan Proleter Sosyalist Partisi. Gramsci’den gelen geleneğe sıkı sıkıya bağlıydılar. Oysa bence entelektüelin yeri İtalo Calvino’nun Ağaca Tüneyen Baron kitabında anlattığı yerdir. Adam ağaçların tepesine tüner, ama tünemesi etrafıyla ilgilenmediği anlamına gelmez. Ağaçların tepesinden her şeye karışır, katılır; örneğin Fransız Devrimi’ne.”

Umberto Eco ile yapılan röportajın bu bölümünde zihnim beni satırlardan günümüz gerçeklerine sıçratıyor.  Bir yandan dünya ölçeğinde yaşanan kriz, bir yandan da süreğenleşen krizler içerisindeki solda yer alan Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nin içinde bulunduğu kriz.

İçinde bulunduğumuz dünya ölçekli kapitalizmin krizinin, yine içinde bulunduğumuz yıl boyunca ekonomik resesyon yani durgunluk nedeni olacağı – hatta olduğu- bir gerçeklik.

Diğer yandan ülke solunun ve de Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nin epeyce bir süredir içinde bulunduğu kriz durumunun da siyasi resesyona neden olduğu bir başka gerçeklik.

Peki bunca resesyona neden olan krizleri Eco’nun sözlerinden yola çıkacak olursak hep entelektüeller mi çıkarıyor?

Elbette ki hayır. Günümüz gerçekliğinde ağaca her tüneyen entelektüel değildir. Calvino’nun adı geçen romanını okumuştum. Adam daha 12 yaşında babasına kızıp ağaca çıkıyordu. Günümüzde birilerine kızıp ağaçlarda yaşayanlar yok mu? Sizi bilmem ama benim bildiğim epey ağaç üstü serüvencisi mevcut. Babasına değil ama ‘şeflere’ kızıp ağaca tüneyenler mesela. Adım başı kriz çıkarmayı adet edinmiş olup çözüm konusunda sağır olma özellikleriyle tanınırlar. Gerçi kriz çıkarttığı konusunda daima inkârcı olduklarından çözüm akıllarından geçmez. Tipik özellikleri şeftali tüyü alerjisinden mi nedir dâima kaşınıyor olmalarıdır. Bu tipler ağaçlarda dolaşırken aşağıda, “başımıza bir şeyler düşer de bahtımız açılır” diye gezenler de şüphesiz krizde payı olup ta entelektüelden sayılmayanlardandır.

Ağacın üzerinde, genellikle kendi bahçelerinde çıkardıkları krizden azade neredeyse tüm sol cenaha akıl hocalığına soyunmaktan da kaçınmadıkları bilinen bir durumdur. Bu her kapıyı kendisinin açabileceği esrikliğindeki maymuncuk halidir. Ve doğaldır ki kendisini maymuncuk sanan tüm anahtarların kaybolmasını ister. Bahar temizliği söylemleri de bundan kaynaklanıyor olsa gerek.

Şubat başında Olağanüstü Konferans ve  Kongre’ye  çağırılan ÖDP’de sular durulmuyor. Bu Kongre – Konferans’ta güven oyuna mahzar olup bahar temizliğine gitme girişimlerinin suları durultamayacağı açık. Kimileri ÖDP’de yaşananları ‘kayıkçı dövüşüne’ benzetmekte. Görünen o ki yaşananlar kayığı liberal ufuklara yelken açmış bir teknenin yedeğine çekmek isteyenler ile kayığa sahip çıkmak isteyenlerin dövüşüdür. ÖDP’yi kafalarında bitirmiş olanların uzunca bir süredir çeşitli partileşme girişimlerinin program ve örgütlenme gündemli toplantılarına katılıyor olmaları, ÖDP dışında yeni bir oluşumun girişimcileri olduklarının, lakin kendi deyişleri ile ‘aceleci’ olmadıklarının ifadesidir. Bu ifade net iken aynı siyaset tarzını paylaştığını söyleyen bazılarının ise : “süreç dışında sürdürülen “Çatı Partisi, “Sosyalistlerin Birliği” gibi eski ve sonuç alınmamış, bugünün ihtiyaçlarına cevap verme niteliği göstermeyen tartışmalara boğulmamalıdır. Şimdi ÖDP’yi büyütme zamanıdır!” şeklindeki söylemlerinde samimi iseler bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demezler mi...

Ben bu konuda yakını görme sorunlarının olduğu kanısındayım. Bu tipik bir zihinsel görme hastalığıdır.

İnanıyorum ki ÖDP içinde bulunduğu bu krizi en kısa zamanda aşacaktır. Bu inancımı destekleyen veriler ÖDP içerisinde mevcuttur. Bu veriler kolay olanı değil zor olanı seçmiş olan, dışardan müdahale ile çıkışı benimsemeyen, teslimiyetçi zihniyete karşı çıkan, kendi iradesine ve halk iktidarına inanmış ÖDP’liler ve onların devrime olan inançlarıdır. Yine hayatın içerisinde daima devingen olan durağanlığı red eden, Parti dururken onlar ilerleyen gençlerdir. Onlar partinin karıncalarıdır. Burada şu  Meksika atasözünü anımsamamak mümkün mü ?

“Hareket halindeki bir karınca duran bir öküzden daha fazla iş yapar.”

Öyle ise bu Kongre- konferans’ta ne sonuç çıkarsa çıksın durmak değil yürümek zamanıdır.  29 Mart’ın çok daha ötesine doğru. Artık kendimizi değil tarlaların, fabrikaların, işliklerin, varoşların, kaldırımları n senini dinleme ve yürüme zamanıdır. İtalyan yazar Susana Tamaro’nun dediği gibi “her sözcük bir tohum” ise özgürlük ve dayanışma sözcüklerini, inadına aşk, inadına devrim sözcüklerini hayata tohum gibi savurma zamanıdır.