Hükümetin birer hava ve deniz limanının Kıbrıs Rum yönetimine açılmasına ilişkin önerisi, birbi

Hükümetin birer hava ve deniz limanının Kıbrıs Rum yönetimine açılmasına ilişkin önerisi, birbirine taban tabana zıt tepkilere yol açtı.

Kimileri, son dakikada atılmış, artık Rumlar'ın 'çıkartması' çok zor bir gol olarak gördü, öneriyi. Avrupa Birliği şaşırmış, ezberi bozulmuştu.

Kimisi de önerinin tam bir diplomatik beceriksizlik örneği olduğunu söyledi. AB karşısında paniğe kapılan hükümet, bu manasız hamle ile kendini ayağından vurmuştu.

Değerlendirmelerin bir kısmı - öneriyi eleştirsin ya da desteklesin- süreci analitik olarak irdeleyen yaklaşımlardı. Dolayısıyla tartışılmaya değer yanları vardı. Ama biz burada, önerinin kendisinden ziyade, belki ondan daha önemli bir başka hususu ele almak istiyoruz. Hükümetin önerisinin basına yansımasından sonra devlet cenahından gelen tepkiler...

• • •

 Genelkurmay Başkanı'nın "haberimiz olmadı" açıklaması, doğrusu benim son yıllarda tanık olduğum, asker kökenli en sert eleştirilerden biriydi. Büyükanıt, açık açık söylediğinin altını çizerek deyim yerindeyse hükümeti 'topa tuttu'.

Büyükanıt'ın açıklamalarında ilginç bir nokta vardı. Değinmeden geçmeyelim. Genelkurmay Başkanı "Orada (Kıbrıs'ta) 40 bin askerini bulunduran bir kurumun, böyle önemli bir karardan haberdar edilmesi, görüşünün alınması gerekmez mi?" diye sorarken, kendisinin, dolayısıyla kendisine bağlı kurumun (TSK), son tahlilde siyasi iradeye bağlı olduğu gerçeğini (Anayasa Madde 117) neredeyse yok sayıyor, TSK'yı adeta hükümetten bağımsız bir kurum olarak tarif ediyordu.

Genelkurmay Başkanı'nın açıklamalarında, üzerinde düşünülmesi gereken bir başka ifade ise, "hükümetin bu önerisiyle devlet politikasından saptığı" iddiasıydı.

Ardından, adını vermeyen bir kuvvet komutanı da benzer açıklamalar yaptı: Hükümetlerin devletin stratejik kararlarını değiştiremeyeceğini söyleyen komutan, "Devlet kalıcıdır, hükümetler gelip geçici" saptaması yapıyordu.

• • •

Şimdi soru şu: Devlet politikaları nelerdir?

Bunların yazılı olduğu -gizli ya da açık- bir metin var mıdır?

Bu politikaları kimler ya da hangi kurumlar belirler?

Halkın oylarıyla seçilen hükümetlerin 'devlet politikaları' karşısındaki konumu nedir? Daha baştan bu politikaları hayata geçirmekle mi yükümlüdürler?

Öyleyse bu ülkede beş yılda bir yapılan seçimlerin anlamı nedir? Hükümetler, amiyane tabiriyle 'kumda oynamak' için mi seçilirler? Bu ülkenin temel meseleleri üzerine, anayasal sınırlar içinde, hadi diyelim ki, radikal politik hamleler yapamazlar mı?

Aslında 'devlet politikaları' tarafından sınırları çizilen meseleleri tahmin etmek zor değil. Son 20 yıllık politikalara bakıldığında, Kürt meselesi, Kıbrıs, halkın dini inançlarını yaşama tarzı gibi konular belli ki devlet tarafından politik olarak 'kazığa bağlanmış'.

Siz istediğiniz kadar bu meseleler üzerine yeni politikalar üretmeye çalışın; devletin sahipleri kendi kararlarının milim dışına çıkmak/çıkarmak niyetinde değil.

Oyunun kuralları buysa, sözgelimi Mehmet Ağar'ın dağdaki silahlı adamı ovaya indirip siyaset yapmasının yollarını açacağına nasıl inanıp oy vereyim?

Öte yandan... Bahse konu devlet politikalarının geldiği yer ortada. 30 senedir çözüleme-diği gibi daha da karmaşık ve içinden çıkılmaz hale gelmiş, Türkiye'nin uluslararası alanda atacağı her adımı engelleyen Kıbrıs meselesi...

Ya Kürtler'e yönelik politikalar? 20 senenin sonunda 30 bin ölü, yerinden yurdundan göç etmek zorunda kalan milyonlarca insan.

Türban meselesinde ya da ruhban okulunda odaklanan, bu ülke insanlarının inançlarını dilediklerince yaşama meselesinde neredeyiz?

Uzatmaya gerek yok. Bütün bu tartışmalar, Türkiye'nin asıl meselesinin nerede yattığına dair net bir fotoğraf sunuyor.