Ramallah- 1974 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu salonuna girdiğinde ayakta alkışlanmıştı. Başında kefiyesi, açık haki renkli montu ve kahverengi gömleği ile oradaki resmi kalabalıktan farklıydı.

Ramallah- 1974 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu salonuna girdiğinde ayakta alkışlanmıştı. Başında kefiyesi, açık haki renkli montu ve kahverengi gömleği ile oradaki resmi kalabalıktan farklıydı.

"Bir elimde zeytin dalı var; diğer elimde özgürlük savaşının silahı. Zeytin dalının elimden düşmesine izin vermeyin". Her ikisini de elinde tuttu O. Herhangi birisini bırakırsa halkı kendisi ve dünyayla ters düşeceğini biliyordu.

Harakat Tahrir Filastin yani Fatah'ı kurduğu, yani Filistin mücadelesine damgasını vurduğu 1959'dan, 1990'lara kadar birinci dönemiydi onun: Gerilla lideriydi.

2. İntifada'da, O'nun "Kücük Generalleri"nin başlattığı "taş savaşları" dünyanın Filistin sorunundan haberdar olmasını sağladı hem de sorun uluslararası platforma taşındı.

Oslo Barış Anlaşması süreciyle silahını kılıfına soktu, zeytin dalını uzattı. Devlet kurma umudu yükseldi. 1994'de Gazze Şeridi'ne döndüğünde binlerce kişi karşılamıştı O'nu. Devleti olmayan tek devlet başkanıydı. 1974'deki konuşmasında sözünü ettiği zeytin dalı partneri İzak Rabin ile birlikte Nobel Barış Ödülü'nü getirdi Arafat'a.

Mısır'daki cenaze törenine devlet adamı olma yolundaki çabalarının izi vardı. Resmi törene resmi yetkililer katıldı. Filistin Devlet Başkanı Yasser Arafat olarak uğurlandı kendi topraklarına.

Ramallah'taki karargahında General Arafat'ı bekleyen 200 bin kişi ise, O'nu bir gerilla lideri gibi karşıladı. Halkıyla kucaklaştı, halkı sırtında taşıdı General Arafat'ı. Silahlar ve silah sesleri arasında toprağa verildi.

Her iki tören de ona yakışır bir biçimde gerçekleşti.

Arafat, bundan böyle Filistin mücadelesinin sembolü olacak karargahına gömüldü. Ancak bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Arafat'ı 3 yıl hapseden, kuşatma altında tutan, uluslar arası alandan soyutlayan Şaron yönetimi ve barışın önündeki engel gibi gören Bush zihniyeti O'nu çok arayacak.

Arafat'ın taktisyenliğini, olaylar karşısındaki tavrını, uzlaştırıcı kişilik yapısını hiçbir liderde bulamayacaklar.

Çünkü kimse barış için fazladan taviz vermeye cesaret edemeyecek, Filistin'in kırmızı çizgilerine kimse dokunamayacak. Arafat'ın da sonuna kadar savunduğu, başkenti Doğu Kudüs olan ve 1967 sınırları öncesinde Batı Şeria'da kurulacak bir Filistin devleti fikrinden kimse geri adım atmaya cesaret edemeyecek. Arafat Filistinlilerin en meşru hakkı olan bu kırmızı çizgileri hayatının sonuna kadar savunmuş ve uzlaşmaz ilan edilmişti.

Arafat'ın elindeki zeytin dalını kabul etmeyenler bundan böyle bu dalı tutacak kimseyi bulamayacak. Çünkü, Filistinlileri olduğu kadar İsrail'i de daha zorlu bir süreç bekliyor. Orta vadede barış bekleyenler yanılacaklar. Filistin'in genç neslini ikna etmek artık kolay olmayacak ve kırmızı çizgilerden taviz verenlere "hain" gözüyle bakılacak.

Abu Ammar Mukata'da yatıyor. Mukata son 3 yılda olduğu gibi bundan böyle Filistin mücadelesinin kıblesi olacak. Ve dünya, sayıları giderek azalan özgürlük savaşçıları kuşağının son temsilcilerinden Abu Ammar'ı unutmayacak.

Abu Ammar kuşatma altındaki Mukata'da, 9 Mart 2002 tarihinde mülakatımızda şöyle demişti: "Ben Beyrut'ta, Tunus'ta aynı koşullarda, bombalar altında yaşadım. Burada nasıl yaşadığım önemli değil. Önemli olan Filistin halkının çektikleridir".

Bunca kuşatmayı yaran Abu Ammar bu kez sağlığına yenildi.

Arafat'ı Bizim Filistin adlı kitabımdaki satırlarımla uğurlamak istiyorum :" Filistin mücadelesi bir efsane, Arafat benim için bir kahramandı; başında kefiyesi, belinde silahıyla yenilmez bir gerilla lideriydi".

Selam olsun sana!