Attila Aşut

yazievi@yahoo.com


BirGün’de kendisiyle ilgili yazımın çıktığı gün (3 Eylül Pazartesi), Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay aradı. Yazıma çok içerlemişti. Daha doğrusu, kendisine soldan yöneltilen eleştirilerden bunalmış gibiydi. Yazımdaki bir deyişe gönderme yaparak, “Ben de eski dostluğumuzun yüzü suyu hürmetine sana biraz sitemde bulunacağım” dedi ve ekledi:

      “Sabahleyin yazını okuyunca çok üzüldüm. Yani beş yıllık Kültür Bakanlığım süresinde hiç mi iyi iş yapmadım? Solcu arkadaşlar sürekli olarak beni eleştiriyor; her işimde, her sözümde yanlış arıyorlar. Cenaze marşı için ‘Bardağı taşıran son damla’ diyorsun. Bana Bakanlığım sırasında yaptığım beş yanlışı sayabilir misin?”

     Soru sorduğu için ara girmek zorunda kaldım:

 

     “En büyük yanlışınız, İnsanlık Anıtı’nın yıkılmasına seyirci kalmanızdır!”

 

      Ertuğrul Bey itiraz etti. “Öyle mi sanıyorsun?” diye sorduktan sonra şöyle sürdürdü sözünü:

     “Heykelin yeri yanlıştı. Altında tabyalar vardı. Bunu Mehmet Aksoy’a da anlattım. Kendisini sanatçı olarak beğenirim. Benim bugüne kadar hiçbir sanatçıya saygısızlık ettiğim görülmemiştir. Kars Belediye Başkanı’nın yanlış yer seçiminden kaynaklandı bütün bu sorunlar.”

 

     ASIL NEDEN AZERİ GAZI

 

      Sözün burasında yine araya girdim:

 

      “Ama o Belediye Başkanı daha önce AKP’den seçilmişti. Başlangıçta böyle sorunlar yoktu. Adam sizin partinizden ayrılınca mı anıtın yeri tartışma konusu oldu?”

 

      Ertuğrul Günay, anıtın yıkılmaması için çok çaba harcadığını, elinden geldiğince süreci uzatmaya çalıştığını ama Erzurum İdare Mahkemesi’nin verdiği yıkım kararından sonra yapabileceği bir şey kalmadığını söyledi. Günay’a, Ankara Anakent Belediye Başkanı Melih Gökçek’in, Eskişehir Yolu üzerinde diktiği “Demir Kafes” ve “Gökkuşağı” gibi gerçek “ucube”leri anımsattım; çeşitli yargı kararlarına karşın bu yapıların yıllardır yıkılmadığını söyledim. Günay, bu yapıları kendisinin de onaylamadığını ve her zaman eleştirdiğini, ancak kendisinden önce yapılmış işler olduğunu belirtti.

      Sayın Bakan bunları söylerken, İnsanlık Anıtı’nın gerçek yıkım nedeninin “bürokratik eksiklikler” değil, “Azeri gazı” olduğunu bilmiyor olamazdı. Bu bilgiyi ben daha önce BirGün’de haberleştirmiştim. Bugüne değin herhangi bir yalanlama gelmedi. Ertuğrul Günay’ın da konudan haberi olduğunu sanıyorum. Sayın Kültür Bakanı şu soruya içtenlikle yanıt verebilir mi: Başbakan Erdoğan, başlangıçta olumladığı İnsanlık Anıtı’na, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in, “Bu anıt yapılırsa gazı keseriz!” tehdidinden sonra karşı çıkmadı mı?

        Kültür Bakanı’na yönelik ikinci eleştiri konum, kent ve devlet tiyatrolarının özelleştirilmesiyle ilgiliydi. “Bu konuda da tiyatrolardan yana açık tutum almadığınızı gördüm” dedim. Günay, “Bu konuda neler yaptığımı, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü’ne sorup öğrenebilirsin?” diye yanıt verdi.

 

         TEKBİR VE CENAZE MARŞI

 

         Son olarak, “tekbir ve cenaze marşı” konusuna girdi. Benim yazımın ağırlık noktası da bu güncel olaydı zaten. Bakan, davranışının doğru olduğunu söyledi ve cenaze törenlerinde Chopin’in yeri olmadığı görüşünü yineledi. Cenazede bando çalınmasını, İslam inancına ve geleneklerine aykırı buluyordu. Günay’ın bu çıkışının partisinden bağımsız olduğunu düşünmüyorum. Çünkü çok kesin konuşuyordu. AKP’nin bu konuda bir hazırlığı var gibi geldi bana. Yakında kokusu çıkar…

         Telefon görüşmemizin sonunda, Ertuğrul Günay, “Yaşadığımız toplumun değerlerini solun sürekli göz ardı etmesi yanlıştır” dedi ve Hürriyet’ten Fatih Çekirge’nin bugünkü yazısını okumamı salık verdi. “Bu arkadaşımız senden farklı yaklaşmış aynı konuya. Onun bakış açısının çok önemli olduğunu düşünüyorum” diye de ekledi.

       “Ben dünyaya sosyalist gözle bakıyorum. Fatih Çekirge’nin bakış açısı benim için ölçü olamaz” diye karşılık verdim.

 

       “SOL BENİ ANLAMIYOR”

 

     Günay, konuşmamız boyunca sürekli “sol”dan yakındı. Kendisinin İdris Küçükömer geleneğinden geldiğini, “Türkiye solunun kendini yenileyemediğini, halktan koptuğunu” söyledi. “Elbette solun da eksikleri ve yanlışları var. Üstelik bunları yüksek sesle söyleyen biriyim. Ama sola AKP’den yöneltilen eleştirilerin bizim açımızdan hiçbir önemi ve değeri yoktur” diye karşılık verdim. Günay, “Sen halkın içinden gelmiş, halkı gerçekten tanıyan bir sosyalistsin. Beni anlayacağını umuyordum. Eleştirilerini çok acımasız buldum” diyerek sürdürdü sitemlerini.

      Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, gerçekten çok doluydu. Biraz içini döküp rahatladı gibi geldi bana. Yine de, “İsterseniz, köşemde yanıt hakkınızı kullanabilirsiniz” dedim. Bakan, “Hayır, yazmayacağım. Yalnızca dertleşmek için aradım seni” dedi. Bitirirken de, beni makamında çay içmeye çağırdı. “Baş başa konuşursak, sana yirmi yıldır neyi savunduğumu ve Kültür Bakanlığı’nda neleri gerçekleştirdiğimi belgeleriyle anlatmak isterim” dedi.

 

     FATİH ÇEKİRGE’DEN DESTEK ALMAK!

 

     Daha sonra Fatih Çekirge’nin yazısını okuyunca, aslında Günay’ın bana anlatacaklarını bir ölçüde öğrenmiş oldum. Edindiğim izlenime göre, Çekirge’nin bu yazısı da böyle bir “çay sohbeti” sonunda yazılmıştı. Çünkü yazının ana düşüncesi, Günay’ın yirmi yıldır “hiç değişmediği”, yıllar önce SHP ve CHP içinde ne söylemişse, şimdi AKP’de de aynı görüşleri savunduğu biçimindeydi…

    Günay’la konuşurken şunu fark ettim: AKP’nin politikalarını savunmaktan çok, kendi yaptıklarını anlatmayı yeğliyordu. Yıllar önce Türkiye’den kaçırılan tarihsel yapıtların ülkeye yeniden kazandırılması için harcadığı çabaların, müzecilik konusundaki başarılarının konuşulmasını, takdir edilmesini istiyordu. “Bunlardan hiç söz edilmiyor. Sürekli kusur aranıyor. Artık şurama geldi. Eleştiriler tahammül sınırlarını aştı. Solcu arkadaşlar bana çok haksızlık ediyor!” diye yakındı…

     Günay’a, gazeteciliğin “güzelleme” mesleği değil, daha çok eksik-gedik arama işi olduğunu anlatmaya çalıştım. Ayrıca, bana Fatih Çekirge’yi örnek göstermesi de çok yanlıştı. Günay unutmuş olabilir, anımsatayım: Bugün kendisini övdüğü için çok değer verdiği bu “gazeteci”, daha önce Cem Uzan’ın kalemşoruydu! Fatih Çekirge, -yazılıp çizilenlere bakılırsa-28 Şubat sürecinde askerlerden haber taşıyıp, “Yakında Başbakan oluyorsun!” diye patronuna gaz veriyordu. Şimdiyse, “askeri vesayet dönemleri”nden yakınıp eski patronunun defterini dürenlere yalakalık ediyor…

                * * *

        Sonuç olarak solcular Günay’dan, Günay solculardan rahatsız! Böyle olması da çok doğal. Çünkü ortada iki uzlaşmaz tutum, iki karşıt ideoloji var.

        Peki, Kültür Bakanlığı koltuğunda bugün Günay’dan başka bir AKP’li otursaydı her şey daha mı iyi olurdu? Kesinlikle hayır! Sol kültürden geldiği için Günay’la en azından uygarca diyalog kurabiliyoruz. Kuşku yok ki o, solcuların dilini ve duyarlıklarını, partisindeki dinci-antikomünistlerden daha iyi biliyor. Ama şu gerçeği de unutmamak gerekiyor: Kendisi her ne kadar tersini söylese de, artık eski Ertuğrul Günay yok karşımızda! Ayrıca, AKP’de siyaset yapmayı seçen bir “solcu”nun hareket alanı da sınırsız değil…