Baskın Oran ve Ufuk Uras temmuz seçimlerinin arifesinde ezber bozmak kavramı sıkça dillendirmişlerdi. Ancak ne var ki, özgürlükçü ve....

Baskın Oran ve Ufuk Uras temmuz seçimlerinin arifesinde ezber bozmak kavramı sıkça dillendirmişlerdi. Ancak ne var ki, özgürlükçü ve eşitlikçi bir zemine sahip olan bu kavram zamanla her kesimden pragmatistin amentüsü haline geldi.
Sağ basının kanaat önderleri ve yıllardır varlıklarını statükonun bekasına armağan etmiş siyasiler, solun kimi eski tüfeklerinin öncülüğünde başlatılan bu furyayı desteklediler. Gazetelerinde, dinle olan ilişkilerini yeniden gözden geçirme kararı aldıklarını itiraf eden bazı solculara köşeler verdiler. Partilerinin danışmanları arasına, eskiden isimlerini anmadan önce tövbe dedikleri ‘komünüst’leri de kattılar.
Bunda şaşılacak ne var, sağ her dönem pragmatizmin manifestosunu yazmıştır, dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız. Sağcıların demokratlıklarının ya da anti militaristliklerinin sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiğini herkes çok iyi biliyor. Zaten sözlerim de onlara değil. Muhatabım, ‘Kavmince kadri bilinmemiş peygamber’ pozlarından bıkıp artık sığ sularda ideolojileri için değil biyolojileri için yaşamakta karar kılan ezber bozuculara.

Kimler mi bunlar? Kimler yok ki aralarında; say say bitmez. Eskiden kıldan tüyden mevzuları ayrışma nedeni gösterip, amip misali yüzlere fraksiyona bölünenleri mi ararsınız, saç tarama tarzından ötürü aynı dünya görüşünü paylaştıkları yoldaşlarını revizyonistlikle suçlayanları mı?

Peki ya şimdi ne oldu? 2+2’nin sonucunda uzlaşamayanlar, statükonun tanımı noktasında bir anda hemfikir oluverdiler. Türkiye’nin seksen küsur yıldır süregelen temel sorunun, baskıcı devlet aygıtının yurttaşların dini hassasiyetlerini önemsememesi olarak saptadılar.

Ülkenin güneyindeki ‘düşük yoğunluklu’ savaşta Kürdü Türkü onlarca genç kırılırken, kafayı bando takımının Meclis bahçesindeki gösterilerinin ülkenin sivil görünümüne ne kadar zarar verdiğini taktılar. DTP hakkındaki kapatma davası sürerken, Kürt siyasetçilere ‘Siz de biraz makul olan canım’ demekten çekinmediler ama AKP hakkındaki kapatma davasında demokratlıkları tuttu.

Ülkede yayınlanan gazetelerin genel tavrına bakıp, tüm sorunların temelinde solun ezberlerinin yattığını düşünmek işten bile değil. Bozulması gereken ezberler neler mi? Halkı faşist saldırılara karşı koruyan örgütlülük pratiği bunlardan bir mesela. Grevler, boykotlar, bağımsızlık talebi, enternasyonalizm de pekâlâ ezber. 6. Filoyu denize dökenlere karşı cihat çağrıları yapanlarla, ‘Aleviler cami bombaladı’ deyip kentlerde çoluk çocuk demeden katledenlerle mücadele etmekse ezberciliğin dik alası. Tez elden bozulmalılar. Vesaire vesaire…

Gündemdeki konular vesilesiyle şahit olduğum bu riyakârlığın altında, yalnızca akçeli ilişkilerin yattığına inanmıyorum artık. Sorunun daha ciddi bir patolojik vakaya işaret ettiğine düşünüyorum. Zira ciddi bir mantık tutulması söz konusu. Yıllardır muhafazakâr milliyetçi iktidarların yönettiği, emniyet teşkilatının milliyetçiler ve Fethullahçılar arasında el değiştirdiği, ellerindeki kuranı sallayarak meydanlarda halka nutuk atan cuntacıların el üstünde tutulduğu, Sivas’ı, Çorum’u, Maraş’ı… yaşamış bir ülkede, ‘İslam dini üstündeki baskılara son verilsin’ diye haykırmalarını başka nasıl açıklayabiliriz ki?

Darü’l-Harb’den söz eden, cihadı savunan, kadınları ikinci sınıf insan olarak nitelendiren, eşcinselleri, feministleri ya da ateistleri sapkın ilan eden, Alevileri, Yezidileri, Ermenileri düşman sayan bir sisteme, dine karşı olduğunu söyleyenleri ezberci ilan etmek, ezber bozuculuk oluyor öyle mi? Vah ki vah!..
Velhasılıkelam, ezber bozman söyleminin kendisi bir ezbere dönüşmüş durumda. Görün artık, kimse aslı varken suretine yönelmiyor. Sizler demokrasi ve özgürlük adına solun ilkelerine saldırdıkça, milliyetçi -muhafazakâr partilerin oyu artıyor; ülke gericileşiyor.

Hamasi laflardan hoşlanmıyorum. Ama bugünkü manzara karşısında, insanlığın binlerce yıllık ortak birikimi olan evrensel değerler ezberse bu ezbere sadık kalmalı, demekten de kendimi alamıyorum.

* * *
MEDYAZADE

İşler iyi gidiyor derken şu kapatma davası ağzımızın tadını kaçırdığı doğrusu. Ama yine paniğe mahal yok. Bu badireyi de atlatırız alimallah.. Hatta akıllı davranırsak, bu süreçten kazançlı çıkmamız bile mümkün bence. Öncelikle birkaç gündür yaptığımız gibi manşetlerimizden mağdur edebiyatını sürdürmeliyiz. Ardından, eski hesapları açmalıyız bir bir. Hatırlarsınız, Şemdinli İddianamesi’ni hazırlayan savcımız görevinden alınmıştı mesela. Şimdi kamuoyu yaratıp, ya savcımızın görevine iade edilmesini talep etmeliyiz ya da partimiz hakkında iddianame hazırlayan savcının görevden alınmasını istemeliyiz. Ama şu son zamanlarda fazla abarttığımız demokrasi severliğin dozunu iyi ayarlamak gerekiyor. ‘Demokrasilerde parti kapatma olamaz’ türünden söylemler, DTP’nin kapatma davası sürecinde karşımıza çıkartılabilir. ‘Madem böyle düşünüyordunuz, DTP’nin kapatılmasına niçin karşı çıkmadınız’ diyebilirler. Gün kırk ölçüp bir biçme günüdür. ‘Siz ne biçim demokratsınız, yalnız kendinize mi Müslümansınız?’ falan diyenlere de canınızı sıkmayın. ‘O biçimiz’ işte deyip kapatın konuyu.

* * *
...Diyor ki:

“Arnavutluk’ta müthiş patlama! Arnavutluk’ta cephane deposundaki patlamada yaralananlar arasında birçok çocuğun bulunduğu, çok sayıda da ölü olabileceği bildiriliyor.” Haber 7.
Haber 7’nin, onlarca insanın yaşamını yitirdiği belirtilen Arnavutluk’taki patlamayı ‘müthiş’ bulması tek kelimeyle ‘müthiş’.