Birkaç yazıdır, solu bekleyen “ağır” işten söz ediyorum

Garip dünya

Üstüne çıkmış eğlenenler

Sırtına almış ezilenler

 Vah edip yakınanlar

Hikaye yazmayı bilen hokkabazlar

Bir de başka bir dünya peşine düşenler

En ağır iş de onların.                    
 
Birkaç yazıdır, solu bekleyen “ağır” işten söz ediyorum. Dünyanın ve bu toplumun bu ağır işi üstlenecekleri beklediğini yadsımak kolay değil; ama sol bunu üstlenmeye hazır mı; orası kuşkulu.  

Geçen yazıda da, bugün iktidara yöneltilen eleştirilerin ve haklı olmanın “sol” için tek başına bir anlamı olamayacağı, bunlara siyasal karşılıklar bulunması gerektiğinden söz etmiş, yazıyı şöyle bitirmiştim. “Sol muhalefet de, geniş anlamda toplumsal muhalefet de kendilerine toplumsal-siyasal güç dengesinde bir yer aramak durumundalar. Bunun için de, en başta solun  kendi içinde farklı duyarlılıklar ve istemlerle buluşacak ve bunu siyasal bir alternatife dönüştürecek bir dönüşüm göstermesi gerekiyorsa, bu yapılmalı.”

Konu çok boyutlu, konuşulup tartışılacak çok şey var; öyle dışarıdan ahkâm kesilecek bir şey de değil. Hepsi kabul, ama şunlar da var: a)Siyasetin güç ilişkilerine dayalı olarak yapıldığı biliniyor;  b)yakın bir tarihte seçimler var; c)CHP dışındaki solun bu seçimlerdeki “iddialarının” eni boyu da “solun” yükselmesi gereğine inanan herkesi ilgilendirmekte.

Bu nedenle şu veya bu partiden olmasak ve siyasal pratikten anlamasak da  “sol” adına konuşmak durumundayız.

Konuşurken de, eğri oturup doğru konuşmak gerektiğini unutamayız.

Öncelikle bu ülkede onca ihtiyaç olmasına karşın solun siyasal varlık kazanamayışını, “sokaktan” ve “protestolardan” öteye taşınamayan bir siyasal gerçeklik içinde sıkışıp kalmasını, kısacası “varolma” sorununu ele almak gerektiği de ortada. Solun “varolma” sorunu çok boyutlu bir tartışma gerektirse de, siyasal sistemde yer almayı seçmiş partilerin bu sorunun nasıl aşılacağına ilişkin yanıt aramak durumunda oldukları,  siyaset yapma iddialarının da bu soruna verecekleri yanıtlarla anlam kazanacağı da unutulamaz.

 Sol için emeğin parçalanmışlığından sınıfın “çakmalaşmasına”, sosyo-kültürel sisteme dönüşen küresel kapitalizmden tüketim toplumunun açmazlarına ve solun kendi içindeki bölünmelere kadar tartışılacak çok konu olduğu kuşkusuz. Tüm dünyada geçerli tıkanıklıklar için, kimse de hazır bir reçete olmadığı da biliniyor.

Ama lafı dolandırmadan toplumsal sorunlara ve sola duyulan ihtiyaca gelirsek, yapılabilecek bazı şeylerin olduğunu görmek  ve öncelikle de solda varlık kazanan partilere düşen sorumluluktan söz etmek kaçınılmaz oluyor.

Düşünün, bu ülkede siyasal ve ekonomik sistemle, demokrasi anlayışıyla, uygulanan politikalarla derdi olan, canı yanan birçok kesim var. Kürt sorunundan demokrasiye, çevre sorunlarından emeğe, kadın meselelerinden işsizlik ve yoksulluğa uzanan dağınık, fakat oldukça geniş bir toplumsal hareketlenme de söz konusu. Her seçimde aradığının siyasal karşılığı olmadığından söz eden, oy vermekte kararsızlık gösteren kesimlerin varlığını da biliyoruz.

Öyleyse ne demeli?

Birçok kaygıyı yaşayan, şöyle veya böyle hareketlenmiş bir toplum var, fakat siyasette karşılığını bulamıyor; bunları paylaşan ve çözüme talip olan soldaki örgütlenmelerin de toplumsal karşılığı olamıyor desek, yanlış mı olur?

Ve sol için asıl soru, bu buluşmanın nasıl sağlanacağı, değil mi?

Solda olanlar için bir seçenek, AKP iktidarına ve politikalarına karşı CHP’yi desteklemek olabilir. Belki, böylece CHP’yi iddia ettiği, ama fazla ciddiye almadığı sosyal demokrat anlayışlara yakınlaştırmak da mümkün olabilir.  Yok, CHP’nin demokrasi ve sol adına bir seçenek/umut olacağından kuşku duyuluyor ise, CHP dışında kalan solun kendisini “seçenek” ilan etmesi değil, “seçenek” haline gelme yollarının aranması gerekiyor.

Peki, sol kesimde güçlenmek adına yeni örgütlenmeler mi, daha özgürlükçü sistem, yeni bir anayasa, seçim barajının kalkması mı bekleniyor? Yoksa bunlar gerçekleşmeden ve bunları gerçekleştirmek üzere solda yapılması gerekenler üzerine mi düşünülüyor diye sorsak?

Yanıtı bilmiyorum. Ama seçim sonuçları, CHP dışındaki sol partilerin, tek başlarına, ya da bir araya gelerek ve hatta seçim barajı düşürülse bile Meclis’e girecek bir oy oranına ulaşamayacaklarını gösterdiğine göre, yeni bir anayasa, seçim sistemi, seçim barajı demeden, hemen şimdi ve bu koşullarda neler yapılabiliri konuşmak gerektiğini görebiliyorum.

Bu doğrultuda denenebilecek bir şeyler de olmalı. Çok tartışır olsa, kulağa saçma gelse, olanaksız bulunsa da bazı düşünceler üretilmeli, bazı yollar denenmeli. Bu nedenle de, saçma, olanaksız bulunsa da, keşke tartışılsa dediğim birkaç düşünce-öneriden söz etmek istiyorum:

1- Örneğin önümüzdeki seçimler için soldaki partilerin (tabii, siyaset yapma kararında olanlar), kendilerini geriye çekme anlamına da gelse “solu” var etme kararı aldıklarını, bunun için de siyaseti topluma açan ve toplumsal sorunları doğrudan Meclis’ taşımayı amaçlayan bir siyasal anlayışı benimsediklerini varsayalım.

2-Bunu hayata geçirmek üzere,  seçimlerde adayların parti içinden değil, farklı yörelerde farklı sorunları kamuoyuna taşıyan isimler arasından belirlendiğini ve sol partilerin arkalarına toplumsal desteği de alarak  (bağımsız görünüyor olsa da) bu adayların seçilmesi için çalıştıklarını düşünelim.

3-Böylece HES’leri, toprak yağmasını, tarımsal sorunları, yerlerinden edilmişleri, öğrenci istemlerini, işsizlik belasını, Torba Yasası’ndan dertlileri, kadın-erkek eşitsizliğini topluma taşıyanlara doğrudan siyasette temsil edilme olanağı yaratılsın.

Sonuç ne olur dersiniz? Kendi adıma, bu sorunlar ve bunları sırtlananlar toplumdan gelen bir desteğe de sahip olduklarından, bu adaylarla seçime gitmenin az ya da çok bir fark yaratması beklenir diye düşünüyorum.

Kaldı ki, hiçbir seçim başarısı sağlanmasa bile siyasetin “toplumsallaşmasını” sağlayan siyaset anlayışının solun kazanç hanesine getireceği şeyler olacağı da gözden ırak tutulamaz. Denemeye değmez mi?

Son olarak, -iddialı olacak, ama olsun- bugün sol için devrimci bir anlayışın sokaklarda ve direnişlerde değil, sokakları ve direnişleri siyasete sokma yollarında aranması gerektiğini düşündüğümü söylemeliyim. Solun siyaseten güçlenmesi de bunu başarmasına bağlı. Öte yandan, kapalı devre siyaset, oligarşik siyasal yapı, geniş kitleler için işlevsiz kalan demokrasi gibi siyasal sorunlara, siyasetteki araçları da, sonuçları da değiştirmeye yönelik devrimci bir anlayışla yanıt bulunabileceğini düşünmek yanlış olmasa gerek.