Karadeniz ne zamandır hareketli. Hareketin merkezinde de fındık var.

Karadeniz ne zamandır hareketli. Hareketin merkezinde de fındık var. Fatsa, Giresun, Ordu mitinglerini ve Gürgentepe'deki Bal Festivali'nde AKP Grup Başkan Vekili Eyüp Fatsa'ya yönelik "linç girişimi"ni yaratan fındık üreticilerinin tepkileriydi. Eyüp Bey'in "arkalarında yasadışı örgütlerin olduğu provokatörler" diyerek suçladığı kişilerden biri AKP üyesi çıkarken, Cüneyd Zapsu'nun "kamuoyunu yanıltıyorsunuz" diye tekzip gönderdiği fındık konulu yazılarım da Karadeniz'in köy kahvelerine asıldı. AKP üyesi çıkan protestocu "bunlar yasadışı örgüt provokatörleri" diyen Fatsa'yı, köy kahvesine asılan o yazılar da beni tekzip eden Zapsu'yu yalanladı.

Bugün de Samsun'da bir miting var. Bu kez konu fındık değil ama belki ondan çok daha önemli: Sağlık. Samsun-Sinop Tabip Odası, KESK, DİSK ve TMMOB öncülüğünde düzenlenen mitinge tüm demokratik kitle örgütleri ve bazı siyasi partiler destek veriyor. Bugün Samsun'da yürüyenler, "sağlıktaki ticarileş-me ve çöküşü durdurmak, herkese eşit, nitelikli ve ücretsiz sağlık hizmeti talep etmek için" yürüyecekler. Eğitimden sonra, sağlığın da neredeyse bütünüyle ticarileştirilmesine karşı çıkacaklar.

Sağlık konusunda kalem oynatırken son derece titizlenirim. Biz gazetecilerin sağlıkla ilgili yazı ve haberlerimizde nice insanın dünyasını karartan, boş umutlar yaratan, umutları tüketen hatalar yaptığımızı iyi bilirim. Gazetecilikte sağlık haberciliğinin mutlaka bir "uzmanlık" gerektirdiğine inanırım. Ne zaman bu konuda bir haber yazsam, hekim arkadaşların, bir hastasının gazeteye verdiği ilanda "tıp bilgesi" diye tanımladığı ve "medya ve sağlık" üzerine de yazıları olan dostum Bekir Ku-ru'nun yardımına başvururum.

Hoş, biz başvurmasak da, Bekir gazetecileri boş bırakmaz. Birimiz "Hatalı nodul ölüm getirdi" diye mi yazdık, görev edinip sayfalarca yanıt gönderir. "Medyada sağlık konularının hastaları bilinçlendirmeye, doğru yönlendirmeye katkı yapacak şekilde ele alınması gerektiğini, meşhur insanların başına gelen olaylarla ilintili olarak, sansasyonel haberler yapılmasının tüm hastalara, hekimlere ve sağlık ortamındaki güven ilişkisine zarar verdiğini" anımsatır.

Gönül istiyor ki, vatandaşlar bugün Samsun'da yürürken biz gazeteciler de dikkatimizi biraz bu konuya yoğunlaştıralım. Aile hekimliği pilot uygulaması çerçevesinde Düzce'de incelemeler yapan SES'in raporlarına göz atalım. 31 sağlık ocağı, 96 sağlık evi ve 5 hastanesi bulunan 303 bin nüfuslu Düzce'nin sağlık emekçilerinin "bir devrim gibi" diye sunulan aile hekimliği konusunda nasıl endişeli olduklarını; iş güvencelerinin kaybolmasından, modelin sağlıkta özelleştirmeyi getirmesinden, hizmetlerin aksamasından, halkla karşı karşıya kalmaktan korktuklarını bilelim.

224 sayılı sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi yasasının mimarı, 1960'larda Sağlık Bakanlığı Müsteşarı olan değerli Toplum Hekimliği Profesörü Nusret Fişek'ti. Onun sistemi, tüm yurtta 1. basamak sağlık hizmeti vermek üzere sağlık ocakları ve bunlara bağlı olarak köylerde sağlık evleri kurulmasına ve koruyucu hekimliğe öncelik verilmesine dayanıyordu. "Ev halkı tespit fişleri" ile sağlık ocağı bölgesindeki tüm evler ve o evlerde yaşayan herkes takip ediliyor; aşı, çocuk ve kadın sağlığı, üreme sağlığı ve tedavi edici tüm hizmetler ücretsiz olarak yürütülüyor ve gerekli olduğunda 2. basamak sağlık hizmeti için hastalar devlet hastanelerine sevk ediliyordu. Sistem, hekime iş güvencesi, hastaya ücretsiz tedavi sağlıyordu. Suların klorlanması, tuvaletlerin ve çevrenin temiz olması, çocuk ve gebelerin takibi, koruyucu önlemleri yaygınlaştırmak için ev ziyaretleri yapılıyordu. Kuşkusuz, aksaklıklar eksiklikler oluyordu. Ama "aile hekimliği devrimi" için yok edilen sistem budur.

Sağlığın da alınıp satılmasına ses çıkarma-yacaksak, "olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi" demiş büyüklerimiz olsa ne yazar!