Çalışma hayatı hepimiz için zor elbette. Hele hele patron değil de emekçiyseniz bu daha da zor. Sermayenin kuralsız yer değiştirmesinden....

Çalışma hayatı hepimiz için zor elbette. Hele hele patron değil de emekçiyseniz bu daha da zor. Sermayenin kuralsız yer değiştirmesinden tutunda esnek çalışmaya kadar varan ağır şartlarda çalışıp yaşayabilmenin ne derece zalimce olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Yakıcılığı gittikçe artan bu durumun mağdurları genelde asgari geçim endeksinin etkilediği çalışanlar olarak bilinse de, zengin sınıfına koyduğumuz futbolcular da zaman zaman bu sömürü sistemin kurbanları olmaktalar.

Buna en son Beşiktaş'ın yaptığı Filip Ho-losko transferinde rastladık. Karşılığında da 5 milyon avro + Koray Avcı ve Burak Yıl-maz'ı verdiler Vestel Manisaspor'a. Ko-ray'ın Çaykur Rizespor'dan 600 bin avroya, Burak'ın da Antalyaspor'dan 1 milyon 750 bin avroya alındığını hesaplarsak bu transferin Beşiktaş'a toplam maliyeti 7 milyon 350 bin avroya gelmekte.

Yapılan bu ticari anlaşma her iki kulübü memnun etmiş gibi görülse de, takasta kullanılan Koray ve Burak için durum hiçte öyle olmadı. Düşünün şimdi, bir sabah uyanıyorsunuz ve gazetenin manşetinde siz varsınız. Kulübünüz yeni bir oyuncu aldığı için sizi bir başka kulübe vermiş. Haberiniz yok, haber verende yok. Oysa daha bir hafta önce idmanına çıktığınız takımın yöneticileri ve teknik adamıyla yan yanaydınız. Üstelik Holosko transferi de yeni bir şey değildi. Sözleşmeniz sürerken ve takımınızla yılın yarısını tüketmişken böyle bir şeyle karşılaşsaydınız siz ne yapardınız?

Koray ve Burak'ta doğru tepkiyi verdiler haklı olarak. Beşiktaş'tan gitmek istemediklerini söylediler. Kim ister ki bu şartlarda ki bir ayrılığı? Durum medyaya yansıdığında Sinan Engin'in "ya giderler ya da futbol hayatları biter" şeklindeki demeci aslında her şeyi anlatıyordu bizlere. Her ne kadar olayın baş aktörü Beşiktaş yönetimi olsa aslında bu tutum Türkiye'deki kulüp yönetimlerinin genel tarzıdır. Yabancı hoca ve oyunculara verilen tavizlerin bedelleri yerlilere ödetilir. Onlarla yapılan sözleşme-lerdeki bağlayıcı hükümler, yerli oyunculara gelinde bir anda terse döner ve "futbol hayatlarını bitirmekle" tehdit ederler.

Bu durum Beşiktaş'ta nedense biraz daha bariz görülüyor. Süleyman Seba döneminden bu yana hem yönetsel hem de sportif açıdan inanılmaz bir şekilde kötü yönetilen kulüp son 10 yılda 100. yılın yüzü suyu hürmetine alınan şampiyonluğun dışında hiçbir başarı gösteremedi.

Aynı dönemde Galatasaray'ın 5, Fenerbahçe'nin de 4 şampiyonluk aldığını hesaplayınca durum daha net ortaya çıkıyor. Borç batağının artması, yapılan kötü transferlerde harcanılan paraların büyüklüğü, Del Bosque vakası ve adı mafya ile anılan Sinan Engin'in kulübe geri dönmesi düşünüldüğünde Süleyman Seba'nın mirasının nasıl eridiğini de anlayabiliyoruz. Yaptıkları her kötü icraattan sonra "Beşiktaşlılık duruşunun" arkasına gizlenenlerin kulübü nerelere getirdiklerini görememeleri de bu noktada fazlaca komik oluyor.

Filip Holosko Beşiktaş'a faydalı olur mu olmaz mı onun tartışmasına girmek istemiyorum. Bakarsınız çok iyi bir seçim olur ve bende buna futbolu seven herkes gibi mutlu olurum. Ancak Burak ve Koray'ın tercihleri sorulmadan, adeta köle ticareti yaparcasına futbolcuyu rencide eden davranış karşısında aynı mutluluğu hissedemem. Eğer sezon başı böyle bir operasyon yapılmış olsaydı söylenecek bir şey olmazdı ama şimdi bu yapılan tam manası ile derebeylik.

Bu noktadan sonra profesyonel sporcuların oturup yeniden sendikalaşmayı düşünmeleri gerekiyor. Haklarının ne olduğunu ve nasıl korunacağını kendileri belirlemedikleri sürece Burak ve Koray örnekleri daha birçok kereler yaşanacaktır. Kimse onların aldıkları yüksek bedellere takılma-malı. 0 ayrı bir tartışma konusu. Buradaki mevzu, herkesin hakkı olan insanca çalışma şartlarıdır.

Beşiktaş'ta Koray ve Burak'tan daha az verimli Ricardinho, Higuen, Nobre, Diatta gibi yabancı oyunculara neden bu şekilde davranılamadığını araştırmak gerekiyor. Sözleşmesi karşılıklı feshedilen Diatta'ya ne ödendiği hala muğlâkken, yabancıların sözleşmelerindeki maddelerin, yerli oyuncularla kıyaslandığında nasıl farklı olduğunu söylemeye gerek bile yok.

0 halde aradaki bu farklılığı gidermek için bütün futbolcuların bir araya gelip haklarını koruyacakları bir örgütlenmeye gitmeleri gerekiyor. Bunun adı da sporcu sendikasıdır. Freni patlamışçasına akıp geçen bir yılın ardından umarım 2008 tüm çalışanların dilediği gibi bir yıl olur. Mutlu seneler.