Madrid'den Oviedo'ya giden minibüsün için

Madrid'den Oviedo'ya giden minibüsün içinde bir grup gazeteciyiz. Rumen, İtalyan, İrlandalı, Alman, Macar, Slovak, Çek gazeteciler var bizim minibüste. Avrupa Gazeteciler Birliği (AEJ) Genel Kurulu'nun yapılacağı Oviedo'ya vardığımızda Avusturyalı, İspanyol, Fransız, Yunan, Ermeni, Hollandalı, Polanyalı, Hırvat, Finlandiyalı, Belçikalı, Bulgar ve Portekizliler'le de karışacağız.

Daha minibüs Madrid'i 25-30 kilometre kadar çıkıp da, sağda İspanyollar'ın faşist diktatörü General Franco'nun binlerce insanı çalıştırıp on-larcasının ölümüne mal ederek bir tepenin kayaları içine oydurduğu ve tepesine de 110 metre yüksekliğinde bir haç diktirdiği anıt mezarını geçer geçmez minibüstekilerin ilgisi bana dönüyor.

"Eeee Doğan, neler oluyor sizin Türkiye'de?"

Şimdi, şöyle birkaç dakika arkanıza yaslanıp bir düşünün. Gazeteci olanlar birkaç kez de düşünebilirler. Dünya üzerinde bize yakın veya uzak, stratejik ortak ve hatta yavru vatan olsun herhangi bir ülkenin ceza yasasını, o yasanın belli bir maddesini biliyor musunuz? Maaşallah bizim minibüstekilerin hepsi TCY'nin 301. maddesinden haberdar. Hafiften Cumhurbaşkam'nın, Genelkurmaybaşkam'nın konuşmalarına değinip, asker-hükümet gerilimi üzerinden darbe olur mu, Türkiye-AB ilişkileri tıkanır mı yoklaması yaptıktan sonra, geçiyorlar 301 muhabbetine:

"Sizin orada konuşanı, yazanı hapsediyormuşsunuz."

Sizi bilmem ama ben böyle durumlarda Türklüğümü fena halde aşağılanmış hissediyorum. Kendimi, "Kardeşim hapsedilen falan yok. Bir tek Hrant Dink'in cezası kesinleşti" gibilerden, sanki hükümet yetkilisiymişçesine, savunma yaparken yakaladığım bile oluyur. Bu yüzden, bu gavur ellerinde bir türlü rahat edemiyor, gittiğim yerin güzelliklerinin tadını çıkaramıyorum.

Oviedo mesela... İlk defa gidiyorum. İspanya'nın ortasında Asturias'ın başkenti, sevimli mi sevimli, temiz mi temiz, ta 761 yılında kurulmuş bir kent. Daha Asturias'a girer girmez bizim Doğu Karadeniz'in havasını alıyorsunuz. Dağlar ve yeşil öylesine kucaklaşmış burada. Madrid'in kıraç doğasına hiç benzemiyor. Şimdi bu güzelim kentte, bir taraftan gazetecilik sorunlarını tartışırken bir taraftan da buraya özgü fermente elma suyu Sidra içerek keyif yapmak var ama 301, insanın yakasını bırakmıyor ki...

"Ojala" diyorum kendi kendime, "Ojala"nın "Oh Allah"ı andırır bir söylenişi var ve İspanyollar aynen bizim gibi Araplar'dan almışlar ve "İnşallah" anlamında kullanıyorlar. Buranın dilinde söylersek belki yukardaki daha iyi duyar diye "Ojala" diyorum, "Bu Türklüğü aşağılayanları en ağır şekilde cezalandırırız". Memlekete biraz dışardan bakınca görüyorsunuz ki, adım gibi eminim dışarılara gidip gelen Dışişleri Bakanı da aynı şeyleri hissediyordur, Türklük memlekette bir yazar bunu yazdı, bir gazeteci bunu yazdı diye aşağılanmıyor. Asıl aşağılanmayı 301 gibi bir maddeniz olduğu, yazanı çizeni yargıladığınız için yapıyorsunuz. Eloğlunun demokrasinize acıyan gözlerle baktığını görüp kahroluyorsunuz. Aşağılanma denen şeyi etinizde kemiğinizde hissediyorsunuz.

İşte o yüzden, "Ojala" diyorum, "bu 301 gibi maddeleri başımıza sarıp bizi ele güne rezil edenler cezalandılır". Hani öyle önünde Kerinç-sizler'in toplandığı mahkemelere falan de gerek yok, şunun şurasında seçime az kaldı. Ojala...

Not: Van/Erciş'ten bir köy öğretmeni göndermiş bu mesajı: "Burada tek derslikte 1. ve 2. sınıflara sabah, 3.4.§.lere de öğleden sonra olmak üzere iki öğretmenle ders vermeye çalışıyoruz. Köyümüzde çocukların bazılarının önlükleri yok, bazılarının ise abi ve ablalarından kalma önlükleri var, bazıları yırtık. Çok az öğrencimizde yeni önlükler var. Maddi sıkıntılardan dolayı MEB'in verdiği ders kitaplarından başka kitabımız yok. Sizden ricam, bu mesajımızı dikkate almanız ve yayınlamanız. Eminiz ki bu konuda bize yardımcı olmak isteyen ve çocuklara kitap, giysi (özellikle önlük) yardımı yapacak insanlar vardır."

İşte size Türklüğü aşağılayan bir durum daha ve sorumluları aynı. Ancak, mağdurlar bizim çocuklarımız. İlgilenenler bana yazarsa öğretmenimizin telefonunu verebilirim.