Salonda oturuyoruz. Divanın yanına sağlı sollu yerleştirdiğimiz ayaklı iki lambadan biri söndü. İzlediğimiz televizyonda kapandı. Eşimle birlikte önce bir birbirimizle baktık sonra evi...

Salonda oturuyoruz. Divanın yanına sağlı sollu yerleştirdiğimiz ayaklı iki lambadan biri söndü. İzlediğimiz televizyonda kapandı. Eşimle birlikte önce bir birbirimizle baktık sonra evi kolaçan etmeye başladık. Mutfakta elektrik yok ama yatak odasında var. Banyoda elektrik yok ama çalışma odasında var. Sigortalar attı diye düşündük. Hayır, sigortalar falan atmamış. Evin yarısında elektrikler gitmiş. Diğer yarısında elektrik var. Bir kesinti olduğu kesin. Ev sakinlerini de düşünen, hayatı tamanem karartmayan, yarım bir kesinti. Demek İsveç’te elektrikler böyle kesilyor. Bu memlekete geleli ilk kez bir elektrik kesintisiyle karşılaşıyoruz. Bu kesintiyi bir yerlere bildirmemiz lazım. Evi kiraladığımız ev şirketini arayacağız. İmzaladığımız kontratı bulduk, çıkardık. Onca madde ve teferruatın arasından kendimize uygun olanını seçtik.

İsveçlilerin “katastrof” dedikleri bir durum var. Sözlüğü açıp baktığında karşılığında afet, felaket yazıyor. Bizim kira sözleşmesine de “katastrof” durumunda aranması istenen bir telefon numarası irice puntolarla yerleştirilmiş. Ama iki Türk karar veremiyoruz. Bu yaşadığımız elektrik kesintisi bize felaket gibi gelmiyor. On yıl boyunca İstanbul’da ne kesintiler görmüşüm. Bırakın elektriği, sular gitmiş de günlerce gelmemiş. Şimdi Stockholm’de birini arayıp ”Valla evin durumu felaket, elektriklerin yarısı yok!” mu diyeceğim. Napalım diye konuşurken aklıma buzdolabı geldi. Mutfağa giden hatta elektrik yok ve buzlukta dondurulmuş yiyecekler kimsenin keyfini beklemez. Aradık numarayı. Karşımıza çıkan adam daha biz elektrik der demez olayı bildiğini, on dakika önce arabasına atladığını, bulunduğumuz bölgeye doğru geldiğini, elektrik şirketi yetkililerine de haber verdiğini 15 dakika sonra sorunlu bölgede onlarla buluşacağını söyledi.

“Katastof”un ne olduğu konusunda kararsızlık yaşamayan İsveçli komşularımız bizden önce duruma el koymuşlar.

İşte bu güven durumu aslına bakarsınız çok fena. İnsanın refleksleri azalıyor. Bir telefon numarası, ucunda bir yetkili. “Ne olursa olsun, beni birileri bu zor durumdan kurtaracak” dedirtiyor.

İsveç’in güneyinde yılın ilk karı tuttu. Böylece bütün ülke, hafta boyunca bembeyaz kar altında kaldı. Geçen senelere göre Stockholm ve çevresine kar biraz erken geldi. Bu yıl ki kar gazetelere ”Bütün ülkede kaos” başlığını attırdı. İki kişi öldü. 61 yaşındaki bir adam ormanda çalışırken başlayan kar fırtınasında hayatını kaybetti. 20 yaşındaki bir genç kız, evine 500 metre kala donarak öldü. Yetkileler, kızın vücudunda hiçbir kırık ya da yarayalanmaya rastlanmadığını, genç kızın eve doğru yürümeyi neden bıraktığını araştıracaklarını açıkladılar. Buzlanmadan dolayı gerçekleşen trafik kazasında bir kadın kaldırıldığı hastanede hayatta kalma savaşı veriyor. Başkent Stockholm’deki Arlanda Havaalanı’nda pek çok uçak seferi iptal edildi.

Bütün bu tabloya rağmen aslına bakarsanız İsveç’te asıl gündemde olan felaket ekonomide yaşanıyor. İşten çıkarmaların ve faizlerin önüne nasıl geçileceği bulunmaya çalışılıyor. Ekonomi Bakanı Anders Borg’un “Şirketlerin CEO’ları gereğinden fazla kazanıyor” suçlamaları üzerine İsveç Postanesi Genel Müdürü’nün aylık kazancının 900 bin kron yani 180 bin YTL olduğu İsveç basını tarafından duyurulmuştu. Ekonomik krizin sancılarını yaşayan, başbakanın 131 bin kron yani 26 bin 200 YTL kazandığı bu ülkede postanenin genel müdürü eleştirilere dayanamayıp pes etti. Genel müdür kazancının gereğinden çok olduğunu ifade edip şimdiye kadar aldığı bu yüksek maaşları devlete geri vereceğini ve kendisi için yeni bir ayarlama yapılacağını duyurdu. Yine de İngiltere ve Danimarka gibi avroya zamanında evet demeyen İsveç’te krizin sarstığı piyasalarda sorunlar dizginlenecek gibi değil. İsveçliler kronda ısrar ettikleri için pişmanlar ama son pişmanlık fayda etmiyor. Şimdi telefonla kimi arayacaklarını bilemiyorlar.