23. Geleneksel Evvel Temmuz Kültür Festivali kapsamında Samandağ’da Faruk Bildirici, Ali Duran Topuz, Nadire Mater ve Semra Kardeşoğlu’nun katılımıyla,“Gazetecilik ve Deprem” başlıklı panel düzenlendi. Panelde konuşan medya ombudsmanı Faruk Bildirici, "Yer yer başarılı örneklerini görmek mümkün olsa da genel olarak medya bu süreçte başarısız oldu" dedi.

“Medya deprem sürecinde başarısız oldu”

Hatay’ın Samandağ, Antakya ve Defne ilçelerinde Akdeniz Kültür ve Dayanışma Derneği ile Samandağ Kalkındırma Derneği tarafından düzenlenen Geleneksel Evvel Temmuz Kültür Sanat Festivali’nin 23’ncüsü devam ediyor.

Siyasi Haber'den Feyaz Çanak'ın haberine göre, dün, saat 16:00’da Siyasi Haber Koordinatörü Esra Üşüdür ve Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi Bülent Bilmez’in kolaylaştırıcılığında Palmira çay bahçesinde,“Gazetecilik ve Deprem” başlıklı panel düzenlendi.

Panelde, medya ombudsmanı Faruk Bildirici, ArtıGerçek ve ArtıTV Genel Yayın Yönetmeni Ali Duran Topuz, Bianet kurucusu gazeteci yazar Nadire Mater ve Birgün Yayın Danışmanı gazeteci Semra Kardeşoğlu konuştu.

ZEMİN KAVRAMI SIK SIK KULLANILDI

Esra Üşüdür ve Bülent Bilmez’in açılış konuşmalarının ardından ilk sözü Faruk Bildirici aldı. Deprem sonrasında gazetecilerin zemin kavramını sık sık kullandığını söyleyen Bildirici, gazetecilerin de zeminin kötü olduğunu söyledi.

“Baskıcı ve kendi görüşleri dışındaki fikirlerin yayınlanmasına karşı olan bir iktidarın olduğu Türkiye’de bu kötü zemine dayanan gazeteciler deprem felaketini topluma anlatmaya çalıştı. Yer yer başarılı örneklerini görmek mümkün olsa da genel olarak medya bu süreçte başarısız oldu” diyen Bildirici, 1999 Gölcük depreminde medyanın daha başarılı olduğunu vurguladı.

“Deprem sırasında en çok gördüğümüz haber türü ‘mucize habercilik’ oldu. Bu da yapılabilir ancak insanların yaşamlarının kurtarıldığı böyle anlar bir yarışa çevrilmemelidir. Gazetecilik için birçok tanım yapılsa da bence gazetecilik insan mesleğidir. Bu nedenle gazetecilerin felaket anlarında ilk olarak felaketi yaşayanlarla empati kurması gerekiyor” diyen Bildirici, “Gazeteciler olarak bunu yapabildik mi diye soruyorum” dedi. Deprem döneminde yaşanan kötü gazetecilik örneklerini sayan Bildirici, “Bunu yapanlar nasıl deprem mağdurları ile empati kurmuş olabilir” diyerek yapılan haberlere tepki gösterdi.

ÇOCUK FOTOĞRAFLARININ KULLANILMASI ELEŞTİRİLDİ 

“Bu ülke felaketlerin sık sık yaşandığı bir ülke, dolayısıyla gazetecilerin bu felaketlere hazırlıklı olması gerekiyor. Bir daha böylesi bir felaket yaşandığında ne yapacağız diyerek ders çıkarmak gerekiyor. Gazetecilerin felaketten etkilenmemesi için belli bir bilgi ve birikime sahip olması gerekiyor. Felaket bölgelerine deneyimli gazetecilerin gönderilmesi gerekirken, genç ve deneyimsiz gazeteciler bölgeye gönderildi” diyen Bildirici, yapılan haberlerde çocuk fotoğraflarının kullanılmasını eleştirdi.

Gazetecilerin deprem döneminde de baskıya maruz kaldığını hatırlatan Bildirici, “Siyasi iktidar eleştirel gazeteciliği istemiyor. Bu nedenle deprem bölgesinde çalışan gazeteciler polisiye baskıya maruz kaldı. İktidar resmi açıklamalara itibar edilmesini istiyor ancak resmi açıklamaya itibar için şeffaf bir yönetime ihtiyaç vardır” dedi. Depremin ardından AFAD merkezine giden gazetecilerin soru soramadığını belirten Bildirici, “Çünkü gazeteciler soru sormayı unuttular” dedi.

"TOPLUMSALLIK AZALINCA ORTAK GÖRSELLERDE SİLİNİYOR"

Bildirici’nin konuşmasından sonra söz alan Semra Kardeşoğlu, konuşmasına “Bu depremi simgeleyen en önemli fotoğraf hangisi” sorusu ile başlayarak gelen cevaplara ilişkin, “Geçmişte yaşanan olaylara ilişkin görseller daha fazla akılda kalıyordu. Dijital imkanların bu kadar kolaylaştığı bir dönemde yaşanan depreme ilişkin bize ulaşan görsellerin hızlıca hafızamızdan silindiğini görüyoruz. Toplumsallık azalınca ortak görsellerde hızlıca siliniyor. Kaynaklardan aktarılan verilerin, tüm karmaşanın ortasında doğru mesajı veremediğini düşünüyorum. Bu, gazetecilik kavramının geniş bir kulvarda kullanılıyor olmasında da kaynaklanıyor olabilir” dedi.

“Mucize kurtuluş diyerek sunulan haberlerin devamı gelmiyor. Gazeteciler bir konuya yoğunlaşamıyor ve devamını getiremiyor. Gazetecilerin deprem bölgesinden çekilmemesi gerekiyor” diyen Kardeşoğlu, 1999 depreminde bölgede çalıştığını ve kendileri ile beraber deneyimli gazetecilerin de bölgede çalıştığını söyledikten sonra, “Bizler, mesleki birikimimizi birbirimizden öğrenerek artırırken bu durum son 20 yılda sekteye uğradı. Bu sadece yandaş medya için geçerli değil, muhalif medya kavramını ile tanımlanan medya için de geçerli. Gazeteciler toplumun genelinden uzaklaştı ve yeni yetişen gazetecilere de bu sirayet etti. Dijital anlamda ulaşılan kolaylıklar gazetecilere zarar olarak da döndü. Bu durumun dezavantajlarını deprem döneminde de gördük” dedi.

"GAZETECİLİK YENİDEN GÖZDEN GEÇİRİLMELİ"

Hatay’da deprem sonrası yaşanan sorunlara değinen Kardeşoğlu, “Gazeteciler bölgede belli başlı konulara saplanıyor, belki de bu süreçle birlikte gazeteciliği yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor” dedi.

Kardeşoğlu’ndan sonra söz alan Ali Duran Topuz, 1999 depreminde medyanın başarılı olduğunu belirtirken, “O dönem yayıncılık açısından sorunlu bir dönemdi ancak iyi gazeteciler kötü yayıncılara rağmen başarılı örnekler sergileyebildiler. Aslında bu dönemden sonra bir gazeteciler kuşağı yetişmiş oldu” dedi

Tecrübe ve bilginin haber hazırlamak için yeterli olmadığını belirten Topuz, iyi haber için iyi gazeteciler kadrosuna ihtiyaç olduğunu vurguladı. Eski ana akım medyanın politikayla simbiyotik bir ilişki kurduğunu vurgulayan Topuz, “Şimdiki ana akım medya sermaye ve iktidara göbekten bağlı. Ana akım dışında kalan yayınlar ise yeterli değil. İktidar yeni gazeteci kadrosu yetiştirilmesini istemiyor. Yeni gazeteciler yetiştiren yayınlara ihtiyacımız var. 99’da medyanın toplum üzerinde yarattığı etkiyi yaratamadık. Gazeteciliğin önünde bulunan handikapların ortadan kaldırılması için gazeteciliğin yeniden tartışılması gerekiyor. Bir mesleki mücadele formatına ihtiyacımız var. Meslek tanımını ve yayıncılığı güçlendirebilmek için bir araya gelmeyi başaramadık. Mücadelenin ortaklaşmasının yolunu bulmak gerekiyor ve buna okuru da katmamız lazım” dedi.

DİYARBAKIR'DA TUTUKLANAN GAZETECİLER İÇİN ÇAĞRI

Topuz’dan sonra söz kullanan Nadire Mater konuşmasına, Hatice Can ve Mithat Can başta olmak üzere depremde hayatını kaybedenleri anarak başladı. İktidarın baskısından, gazetecilerin ve yayınların ekonomik sorunları kadar birçok sorunun olduğuna değinen Mater, geçtiğimiz yıl tutuklanan ve yarın duruşması görülecek 15 gazetecinin adını okuyarak, “Dayanışma duygusunu yalnızca bir duygu olarak değil, elimizden gelen gelmeyen her şeyle arkadaşlarımızın cezaevinden çıkmasını ve tekrardan gazetecilik yapabilmesini sağlamamız gerekiyor” dedi.

1999 Gölcük depremi ile 6 Şubat depremleri arasındaki süre içinde yaşanan en büyük değişikliğin internet olduğuna değinen Mater, “İnternet gazetecilik için önemli bir unsur ancak gazeteciliğin ilkelerini unutturan bir unsur. Yeni tip bir gazetecilik yaratılıyor” dedi.

İlk tur konuşmalarının ardından panelin ikinci turuna geçildi.

Panelin ikinci turunda konuşan Bildirici, “Buradaki acıyı sadece gazetecinin duyması yetmez, ülkede yaşayan herkes duymalı. Ancak ben bu konuda kaygılıyım ülkede bölünme daha da arttı. Depremin ardından herkes bir anda dayanışma için ayağa kalktı ancak bu durum bir süre sonra unutuldu. Burada gazetecilerin de payı var. Unutulma meselesini aşmak için devletin baskısına ve olanaksızlığa rağmen muhabirlerin deprem bölgesinden çekilmemesi gerekiyor. Gazetelerin felaket sayfaları olmalı. Bu sayfalar acıların unutulmasını engelleyen bir yol olabilir. Böylelikle, devletin de sivil toplum kuruluşlarının da gözü bu bölgelerden ayrılmamış olurdu” dedi.

"ENFORMASYON YAĞMUR GİBİ YAĞIYOR"

Kardeşoğlu ise, “Depremin üzerinden çok kısa bir süre geçmesine rağmen kameralar başka yere döndü. Bizim kameraların yine bu bölgeye dönmesini sağlamamız gerekiyor” dedi.

Kardeşoğlu’ndan sonra konuşan Topuz, “Eskiden medya dördüncü güç denirdi. Yasama, yürütme, yargı ve medya denirdi. Bu medyanın devletin bir parçası olduğunu belirtmek için kullanılırdı. Ana akım demek sermaye, toplum ve devletin üzerinde anlaşıldığı zemin denmekti ancak artık ana akım marjinaller tarafından kontrol ediliyor. Artık eski usul enformasyonunun hiçbir anlamı yok çünkü enformasyon yağmur gibi yağıyor. Eskinin hastalıkları ana akımın dağılması ile kayboldu ancak bazı hastalıklar kaldı. Örneğin duygusal pornografi hastalığı kaldı. Ekranlarda bağırarak haber sunulabiliyor. Toplumdan yana gazetecilik yapan bizlerin olanaklarımızı nasıl artıracağımıza bakmamız gerekiyor. Gazetecilik basit protokolleri olan bir meslektir, bütün yüceltmeleri ortadan kaldırmamız lazım” dedi.

"HAK ODAKLI HABERCİLİK TARAF OLMAKTIR"

Son olarak konuşan Mater, “Hak odaklı habercilik taraf olmaktır. İhlallerin karşısında olmaktır. Bu hiçbir şekilde bir tarafın sözcüsü olmak anlamına gelmemektedir. Zaten iktidar medyası diyerek taraflı olduklarını da ilan etmiş oluyoruz. Depremde eksik yapılan başlıca şey saha dışı gazeteciliktir. Deprem bölgesine gelen gazeteciler bölge halkının acılarını görerek bir takım haberler, hikayeler oluşturdular bunlar tabi ki yapılabilir ancak süreç odaklı gazetecilikte eksik kalındı” dedi.

Panel soru cevap bölümünün ardından sona erdi.