Anadolu’da özellikle doğuda çokça bilinen bir efsane vardır; Pepuk Kuşu Efsanesi. Üvey ana eziyeti altında iki kardeşten birinin diğerine karşı yaşadığı güven sorunu...

Anadolu’da özellikle doğuda çokça bilinen bir efsane vardır; Pepuk Kuşu Efsanesi. Üvey ana eziyeti altında iki kardeşten birinin diğerine karşı yaşadığı güven sorunu ve bunun sonucunda kardeşini öldürmesini konu edinmiştir bu efsane. Pişmanlık, acı, vicdan azabı vb, duygular intiharı getirir ve Pepuk Kuşu’na dönüşen kardeş binlerce yıldır yapılan yanlışlığı ah ile vah ile anlatır insanlara gece, gündüz…

Bugün dünden daha çok Pepuk çığlıkları yankılanmakta ülkemin dağlarında.
Bir tepeden genç bir Pepuk Kuşu’nun sesi geliyor kulaklarıma;
Peppuuu,
Kekkuuu,
Ke kir?
Min kir.
Ke kuşt?
Min kuşt.
Ke şuşt?
Min şuşt.
Ah! Ah! Ah!
Karşı tepeden bir başka Pepuk sesi;
Peppuuu,
Babaaa,
Kim yaptı?
Ben yaptım.
Kim öldürdü?
Ben öldürdüm.
Kim yıkadı?
Ben yıkadım.
Vah! Vah! Vah!

Üzerinde binlerce Pepuk ruhunun dolaştığı bu coğrafyada yeni hedef hayatta kalan Pepukların geleceği… Sözde reform yasası ile sermayeye kaynak yaratmak için sosyal devlet yok edilirken, sağlık ve sosyal güvenlik hakkı kaldırılıyor. Yaşamımızın her alanında etkilerini giderek arttıran kapitalist küreselleşme, sosyal dışlanmışlığa maruz kalan, her geçen gün büyüyen bir kitlenin yaşam koşullarını daha da güçleştiriyor. Parası olanın sağlık hizmetlerinden tam anlamıyla yararlanacağı ve istediği yaşta emekli olabileceği, parası olmayanın ise Âli Devlet’in(!) insafına kalacağı bir sistem dayatılıyor. Bizce sırı dökülmüş, vıcık vıcık jöle kıvamında sözcüklerle “vatanımı seviyorum, sizleri seviyorum” demelerin özünde bir karakter özeti de yatıyor aslında. Tıpkı Shakespeare’in Macbeth’inde Lady Macbeth’in zihnindeki Macbeth’e seslenişi gibi;
İnsanları aldatmak istiyorsan,
İfadeni durumuna uydur; gözlerinde,
Elinde, dilinde hoş geldin olsun.
Masum, madur çiçek gibi görün,
Ama dibinde yatana yılan ol!...

Gelinen noktada düne göre değişen hiçbir şey yok. Daha önce de söz etmiştim. ”En zor şey karanlık bir odada kara bir kediyi aramaktır. Özellikle odada kedi yoksa” demiştim. Anlaşılan o ki, olmayan kediler Macbeth ile anlaşıp 9 bin iş günü dayatmasından 7 bin 200 güne dönünce görevin tamamlandığına kanaat getirdiler. Oysa hesap ortada, 1988 doğumlu bir vatandaşımız 7 bin 200 iş günü prim ödemesi ile 20 yıl sonra yani 2028’de değil yeni yasa gereği 60 yaşında (2048 tarihinde) emekli olabilecek. Daha doğrusu olamayacak. Zira yine yasa gereği 2048 tarihinde emeklilik sınırı 65 yaş olduğundan bir beş yıl daha bekleyecek ve ancak 2053 yılında emekli olabilecek. Ama ne gam. Aziz Nesin’in Sadrazam Eşeği’nin kulakları diktir bu gün. Memlekette havalar gayet iyidir. Ortalık güllük gülistanlık, toz pembedir. TÜİK’in vücut çalımı ile kişi başı gelirimiz 9 bin 333 ABD dolarına çıkıvermiştir. Ülke ateş karınlı kurbağa gibi on basamak birden sıçrayıvermiştir.

Dün, işyerlerinden alanlara akıldı. Meclis’in Dikmen Kapısı’na emekçiler, örgütleri ile dayandı. Kapının ardındakiler; bu 1 Nisan şakası değildir. Bu, “karanlık parçalayacağım seni” diyen Tahsin Yücel’in Peygamber tiplemesinin inadıdır. Bu ses, bu inat, Pepuk kuşlarının sesine tıkanmış olan kulaklarınıza küpe olsun…