Tabii ki 4 yıl daha George W. Bush'un meymenetsiz suratıyla

Tabii ki 4 yıl daha George W. Bush'un meymenetsiz suratıyla karşı karşıya gelecek olmak tatsız. Bir teselli aramak gerekirse, gerek savaş karşıtı hareket, gerek neo-liberal küreselleşmeye karşı mücadele hiçbir tereddüde, derin bir yoruma gerek kalmaksızın hedefini biliyor, tüm melanetlerin kaynağını artık tanıyor.

Clinton dönemini hatırlayalım: Irak sürekli düşük yoğunluklu bombardıman altındaydı; Afganistan ve Sudan doğrudan saldırıya konu oluyordu; NATO uçakları Kosova'yı ateş altında tutuyordu; Amerika öncülüğündeki neo-liberal kürselleşme tüm dünyada refah devletini tasfiye ediyor, tüm yaşam etkinliklerini kar mantığına tabi kılıyordu. Tüm bunlara karşın ABD'nin küresel liderliği tartışılmıyor, zamparalık maceraları ayyuka çıkmış olmasına karşın Clinton'un sempatik başkan imajı sürüyordu.

Dört yılık Bush döneminin sonunda ise saldırganlığı, zorbalığı tüm dünyanın malumu haline gelen, inandırıcılığını, meşrutiyetini, yitirmiş bir "emperyalizm" profili ortaya çıktı. İkna kabiliyetini kaybetmiş olmak Amerika'nın daha fazla şiddete başvurmasını, her türlü şantaj, komplo, rüşvet, satın alma mekanizmasını harekete geçirmesini getirebilir. Haliyle büyük insanlık dramları artarak sürebilir. Diğer yandan "uygarlıklar çatışması" tezlerini yalanlarcasına, savaşa ve kapitalist küreselleşmeye karşı çıkma zemininde bir araya gelen dünya halkları birbirine daha yakınlaşabilir; ortak enerjilerini kolektif bir küresel dinamiğe dönüştürebilir, paranın ve silahların gücüne karşı kitlelerin gücünü seferber edebilir. Bunun strateji ve taktiklerini, direnişin meşruiyeti ile kör şiddetin umarsızlığı arasındaki hassas çizgiyi, sosyal taleplerle barış taleplerini bağdaştırma görevinin önceliklerini tartışmayı sürdüreceğiz. Ama isterseniz Bush'un ikinci dört yılında bizi nasıl bir stratejinin beklediği üzerine biraz kafa yoralım.

 

11 EYLÜL YENİ STRATEJİYE KAPI AÇTI

ABD'nin dünya kapitalist aleminin lideri olması, diğer güçleri Sovyetler Birliği ve komünizm tehlikesine karşı ortak mücadeleye ikna etmesiyle başlar. Bu ittifakta askeri inisiyatif ve karar süreçlerinde mutlak üstünlük ABD'deydi. Almanya ve Japonya elitleri Amerika'nın işgali sona erdirmesi karşılığı; Britanya ve Fransa ise ABD himayesinde daralmış imparatorluklarını elde tutma gayretiyle bu duruma rıza göstermişlerdi. ABD kırk yılı aşkın bir dönem boyunca sadece kaynaklarının üstünlüğüyle değil, kapitalist merkezi elinde tutma becerisiyle de liderliğini tartışmasız kıldı. Sovyet blokunun çökmesiyle büyük kapitalist ittifak sarsıldı, ABD bir kimlik ve misyon arayışı içine girdi. Dünyanın stratejik merkezi olan Avrasya'da önemli odakların Washington'un liderliğini kabul etmesi, tüm kararların kendi onayından geçmesi amacını gerçekleştirmek kolay olmadı.

 

11 Eylül saldırısı ABD'ye stratejik arayışını gerçekleştirmek için bir bahane oldu. Temel kapitalist merkezler yanında Rusya ve Çin ile de ilişkisini yeniden tanımlayabilirdi. Avrupa, Çin ve Rusya'nın kendi aralarındaki ilişkileri geliştirmesine bir kama sokabilir; özellikle Orta Doğu'yu kontrolüne alarak bu güçleri ABD'ye iyice bağımlı kılabilirdi. Doların egemenliğini koruyabilir, askeri ve teknolojik üstünlüğünü diğer kapitalistlere kabul ettirebilir, bu kez adı "terörizm" olan ortak düşman karşısında mutlak hakimiyetini ilan edebilirdi. Bush döneminde tüm yaşananları öznel faktörleri ihmal etmeden bu büyük strateji ile açıklayabiliriz.

 

BREZİNSKİ'NİN ÖNERİSİ

ABD'nin önemli stratejisti Brezinski şimdi önlerinde iki seçenek olduğunu söylüyor. Birincisi, İslam'a karşı kendi konjonktürel çıkarları da buna müsait olan Rusya, Hindistan, İsrail, hatta Çin'le bir "Kutsal İttifak" oluşturmak. Brezinski'ye göre bu hat ABD'yi dünyadan tecrit ederek, kutuplaşmayı artıracak.

İkinci seçenek ise, Avrupa ile uzlaşmaya giderek, ılımlı Müslüman ülkeleri de yanlarına alarak bir Büyük İttifak oluşturmak. Avrupa'nın ittifaka finansal kaynak da aktarmasıyla İsrail-Filistin, Irak ve İran sorunlarını çözmek. Bir anlamda güler yüzlü bir emperyalizm stratejisini benimsemek, meşruiyet bunalımı aşmayı denmek. Bu ikinci stratejide Türkiye'de de özellikle Avrupa adına askeri gücünü seferber etmek gibi daha aktif bir rol düşeceği kesindi.

Kerry seçilse muhtemel ikinci stratejiye meylederdi. Bush'un ne yapacağını ise zaman gösterecek. Ama her halükarda karşımızda mücadele edilecek bir ABD emperyalizmi bulunacak.