Hrant Dink suikastı sanıklarından, Hrant yoldaşımızı katleden örgütün içinde olduğu iddiasıyla geçen pazartesi mahkemeye çıkarılan Yasin Hayal'in avukatı Fuat Turgut'un...

Hrant Dink suikastı sanıklarından, Hrant yoldaşımızı katleden örgütün içinde olduğu iddiasıyla geçen pazartesi mahkemeye çıkarılan Yasin Hayal'in avukatı Fuat Turgut'un duruşma öncesinde ve esnasında söyledikleri ilk duyduğunuzda ipe sapa gelmez laflar, bir ırkçının abuklamaları olarak tınlamış olabilir kulaklarınızda. Bende öyle oldu. Öfkelenmekten çok gülsek mi ağlasak mı bir duruma yol açtı. Böylesi bir duygusal kararsızlık. Yani karar veremedim, kızmaya, öfkelenmeye değer mi... Yoksa gülüp geçmeli mi?

Biz Barbaros Meydanı'nda toplananlar için "it sürüsü" demiş Hayal'in avukatı önce. Sonra "Hepiniz Ermenisiniz" demiş ki biz bunu nicedir söylüyoruz zaten. Kendimizi bir yandan da "Ermeni" olarak tanımlıyoruz. Slogan ettik bunu. Sadece slogan da etmedik, bir kimlik, bir kimlik daha ettik kendimize. Ruh hali ettik kendimize, böyle de hissetmeye çalışıyoruz bugünü ve tarihi. "Resmini takın göğsünüze Hrant'ın" demiş sonra ki Hrant'ın sevgisi orada, sevgisi de orada zaten. Resmin altında. Ve orada kalacak.

"Canınız cehenneme" de demiş ki Turgut bize, o ve onun gibilere inat bu dünyayı cennete çevireceğiz biz bir gün. O ise kendi cehennemenin daracık iğneli fıçısında kendi kendisini sokarak sürdürecek şoven hayatını. Şovenizmin çemberinden çıkamayıp kendi içine akıtacak zehrini.

Korkut Eken için ise "Devletin bekası için savaşanlar suçlanmamalı" demiş ki, gazetelerin çoğu bunu "Korkut Eken'i de övdü" diye verdiler sonra. Övgü bunun neresinde acaba? Övgüyü nerede saptadılar acaba bu gazeteler? "Devletin bekası için savaşma" formülas-yonunda mı? Böylesi bir gerekçede, gerekçelendirmede mi? Bu da bana hiç gelmez. Size de gelmez. Ama bir "cinayetlerin efendisi", "operasyonlar santrali" ise söz konusu olan, cezalandırılmaması istenen Turgut tarafından, Türkiye halkları onu vicdanında mahkemelerinden çok daha ağır cezalandırdı zaten.

Şimdi Türkiye Barolar Birliği, Yüksekova Çetesi mensuplarının da avukatlığını yapmış olan Fuat Turgut'a disiplin davası açıyormuş. Meslekten men bile edilebilirmiş.

Aslında bırakmak lazım ifa etsin mesleğini ki müvekkilleriyle birlikte durduğunda fotoğrafın tamamını görelim o zaman. Çünkü eksik kalıyor bu katillerin resmi bu provokatör ağabeyleri de girmeyince kadraja. Girmeden kadraja.

Bırakalım sonra Turgut'u, konuşsun ki duruşmalardan önce ve esnasında, iyice ortaya çıksın ne olduğu o ve onun gibilerin. O ve savunduklarının. Bu ortalıkta babalanarak dolaşan güruhun.

İyice bir döksünler eteklerindeki taşları.

Davanın ertesi günü "O değil, bir zihniyet konuştu" diye bir başlık önerisi ile oturdum toplantı masasına.

Hoşuna da gitti arkadaşların.

Ama sonra bir başka arkadaşımız "Ya, o adam meczupun biri, değmez başlığa çekmeye" deyince "Tamam" dedim. Vazgeçtim o an için.

Gerçi Michel Foucault'nun faşizmi patoloji-ze ederek, yani bir hastalık olarak göstererek belki sinemaya uygun öyküler yazılabileceğini ama faşizmi bir toplumsal ideolojik yaşantı olarak tanımlamak, deşifre etmek yerine bir hastalık, toplumca yaşanan bir hastalık olarak lanse etmenin onu zararsızlaştırmanın bir yolu olduğunu söylediğini de bir yazısında, unutmam mümkün değildi. Değil.

Neyse, eve gittiğimde yine aynı noktadaydım.

Evet, konuşan sadece Fuat Turgut değildi o gün o mahkemenin önünde. Konuşan bir zihniyetti bana göre. Bir ideoloji. Hem de resmisinden, en resmisinden bir ideoloji. Bir resmi ideoloji. Bir devlet ideolojisi. Türk-İslam sentezi adı verilen, ikisini birbirine kararak üretilen bir ideoloji ki, bir ideolojik harç ki bu, bu harçla tuğla tuğla üstüne örülmüştür içine özgürlüğü, halkları, kültürleri hapseden, hapsettikleri duvarları bu devletin.

O iyiniyetli arkadaşım istediği kadar "meczup" teşhisi koysun avukat Fuat Turgut'a. O sağlıklı, turp gibi bir tosunudur bu devletin. Tam istendiği gibi biridir. Tam olması gibi. Muhtıralarda "Bizden" diye tarif edilenlerden biri işte yani.

Bu devletin sağlığı, her iki anlamda sağlığı böyle bir sağlık durumu üretiyor elverişli bünyelerde işte. Sağlıklılık durumu.

Önemli olan işte bu sağlık durumunu bozmak bu ülkedeki.

Başka bir sağlığı, bu kez tek bir anlamda, tek bir anlamdaki sağlığı, "iyi olmak" anlamına gelen sağlığı üretmek Sol ile. Başka bir "iyi olmak", "iyi hissetmek" durumu yani, Sol'un o iyileştirici etkisi ile.