34 yıl önce bugün, Türkiye, Deniz, Hüse-«3"t yin ve Yusuf u ipe çekerken tertem

34 yıl önce bugün, Türkiye, Deniz, Hüse-«3"t yin ve Yusuf u ipe çekerken tertemiz, pırıl pırıl bir geleceği de ipe çekti aslında. Şimdi, şu yaşadığımız zırvalarla yaşıyor ve boğucu bir karanlıkla cebelleşiyorsak, bunda o zaman Denizler'i ipe gönderenlerin sorumluluğu büyüktür.

Bugün üniversitelerde türban diye bir sorun varsa eğer, gerici ve totaliter eğilimler boğazını sıkıyorsa bu ülkenin, biraz da dün o üniversite öğrencilerini asarak sapılan yol yüzündendir.

Trajik mi, komik mi ya da traji-komik mi demek gerek? On yıllardır üniversite öğrencilerini siyasetten uzak tutmayı vaaz eden iktidarlarla yönetilen Türkiye'de, ilköğretim öğrencileri ellerine bayraklar tutuşturularak iktidar partisinin kongrelerine götürülüyorlar. Diyarbakır'da çocukları yasadışı eyleme katıldıkları için yargılarken, Adıyaman'da mevcut anayasaya göre suç sayılabilecek bir eylemi hoş görebiliyoruz. Ders saatinde topluca AKP kongresine katılanlar için Gül'ün açıklaması, "Bir iki çocuk okul önlüğünü çıkarmadan gelmiş" olabiliyor. Kadrolaşmaya ilkokullardan başlamanın yolu açılıyor.

Türkçe'nin kimi "hoşlukları" sizin de dikkatinizi çekmez mi? "Danışma" yazan yerlerin önünde kuyruklar oluştururuz ya, danışmak için. "Kadrolaşma" da "kadrolaş" olarak anlaşılıyor iktidarlar tarafından. AKP, bürokrasi içinde birilerini bir yerlere getirirken, yeterlilikten çok eşlerin başörtüsüne bakıyor. Üniversitede mağduriyete yol açan türbanın intikamı bürokraside dağıtılan ödüllerle alınıyor.

Kadrolaşma konusunda TRT'de yaşananları geçenlerde "İzmir patlamak üzere" diye duyurmuştu Haber-Sen. CHP İzmir milletvekili Erdal Karademir de konuyu Meclis'e taşıdı. Kamu yayıncılığı yapması gereken TRT'nin İzmir Bölge Müdürlüğü'nde yaşananlar TRT çalışanlarını patlama noktasına getirmiş.

"Çocuklara cinsel eğitim" konusunu işleyenler hakaret ve baskı görüyor... Televizyon müdürü ile aynı kafada olmayan birim müdürleri sürekli by-pass ediliyor... Dini yayınlar sürekli artıyor ve öne çıkarılıyor... Bayan personel, "giyim kuşaırTları konusunda nezaket dışı baskılara maruz kalıyor, "kapalı giyim"e zorlanıyor... Haber için kullanılması gereken araçlar, makam için kullanılıyor... İddialar böylece devam edip gidiyor.

Haber-Sen, geçen yıl, TRT koridorlarına sandıklar koyarak, çalışanlara 5 aday arasından bir genel müdür seçimi yaptırmıştı. REHAVET YANGEL, TALANCAN VURGUN, ARDAMAR PEŞKEŞ, İCAZET BORAZAN ve ÇAĞDAŞ SAY-DAM'ın katıldığı seçimin açık ara galibinin bugün gerçek yaşamda hiç şansı yok. "TRT'yi siyasal kadrolaşma alanı haline getirerek, hükümetin borazanı yapacağım. Muhalefetin sesine yer vermeyeceğim" şeklindeki programıyla çalışanlardan en az oyu alan İCAZET BORAZAN ise, İCAZET TARİKAT BORAZAN olarak en şanslı aday.

Şanslı adayın "Abbas Abalı" ismiyle yazdığı kitap, TRT'ye ne kadar iyi hazırlanmış olduğunu da kanıtlıyor! Abbas Bey "İslami televizyon ve radyo niyetimiz neden gerçekleşmiyor? sorusu üzerine kafa yormamız gerekiyor" dedikten sonra, "Bana göre temel problem, bu işi tevhid'i esas alarak yerine getiremeyişimiz" diyor. "Köklü çözüm, tevhid esaslı bir toplum hayatının varolması ve tabii olarak bu durumun radyo ve televizyon yayınlarını belirleyici olmasıdır" diye ekleyip, "asr-ı saadette radyo ve televizyon var olsaydı yayınları nasıl olurdu" diye düşünmemizi öneriyor. TRT'nin bugüne kadarki çizgisini "sola ve Kemalizme yaslanmış", "milli irade ile işbaşına gelmiş sağ iktidarlara ayak bağı olmuş", "Köy Enstitüleri ve Halkevleri'nde denenip kabul görmeyen halka rağmen halkçı çizgi" olarak niteliyor.

"Abbas Abalı" imzalı yazıların yazarı Muhsin Mete bugün TRT'nin Genel Müdür Yardımcısı ve RTÜK'ün önerdiği üç adaydan biri.

Ne dersiniz, dün Denizler'i asarak saptığımız yola girmeseydik, bugün "Asıl olan din programları yayınlamak değil, mihenk taşı din olan bir yayın anlayışını benimsemektir" diyen genel müdür adaylarımız olur muydu?