Geçen hafta Londra’daki Goldsmiths Üniversitesi’nde düzenlenen küçük ama önemli bir toplantıya davetliydim. Konu iktisadi performansı anlamaktı. EHESS’in yöneticisi Laurent...

Geçen hafta Londra’daki Goldsmiths Üniversitesi’nde düzenlenen küçük ama önemli bir toplantıya davetliydim.  Konu iktisadi performansı anlamaktı. EHESS’in yöneticisi Laurent Thevenot ve Oxford Üniversitesi rektör yardımcısı Nigel Thrift gibi kapitalizme güçlü eleştirel yorumlar getiren bilim insanlarına ilaveten benim gibi genç öğretim üyeleri ve doktora öğrencileri de vardı. En ilginç makaleleri bu doktora öğrencileri sundu.

 

WILL DAVIES

Davies genç bir araştırmacı. Sosyoloji doktorası yapıyor. Konusu özellikle sosyalistler için önemli: Neo-liberalizm. Neo-liberalizm’e geçerken şöyle bir dokundurmak solculuğun tanımı gibi bir şey oldu. Anlamlı gerçi, ancak kendinden menkul, açıklanmadan ne demek istendiği anlaşılan, “zaten biliyoruz abi” tarzında bir analize dönüşüyor neo-liberalizm hakkında konuşmak. Geçenlerde bir öğrencimle alakasız bir mesele konuşuyorduk. Hemen geçerken dokundurdu -belki hocası solcu olduğu için, bilemiyorum- “Neo-liberalizm işte” dedi. “Ne demek istiyorsun?” diye sordum. “Şey yani, Dünya Bankası falan” dedi. İçi boşalmış bir eleştiri… alışılmış, kanıksanmış.

 

TROÇKİST!

Benzer bir durumu yıllar önce İzmir’de yaşamıştım. Eski bir arkadaşla Buca’da laflıyorduk. Şimdi ülkenin en iyi on romancısından biri olan başka bir arkadaştan bahsederken “Troçkist işte!” deyiverdi. Hâlâ da bunun ne demek olduğunu tam anlamam. “Ne demek istiyorsun?” diye sorduğumu hatırlıyorum. İçeriğine dair bir şeyler geveledi. Ama ne olduğunu söylemedi. Onun için “Troçkist” bir tür aşağılama koduydu. Onu örgütleyen abilerinden bunu öğrenmiş, Türk-sosyalist sosyalleşme süreci kendisini bu noktaya getirmişti.

 

NEOLİBERAL!

Çevremde gördüğüm kadarıyla neoliberal kavramı da benzer bir boşgösterene dönüşüyor. İçeriği boşalıyor. Will Davies’in doktora tezi bu boşluğu dolduruyor. Davies’e göre neoliberaller arasında çok önemli bir ayrışma yaşanmış durumda. Öncelikle neo-liberalizmi popülerleştiren Hayek, Friedman gibi her yere piyasa, her tüccara özgürlük gibi sloganlaşmış duruşlar artık normalleşen neo-liberalizm içinde pek ciddiye alınmayan hissi çıkıntılıklar.  

Neoliberaller ikiye bölünmüş durumda. Birbirlerine çok sıcak duygular beslemiyorlar. Aralarında ciddi bir mücadele var. Davies’in kullandığı kavramlar değil ama bu iki tipe Ortodoks ve Heterodoks Neoliberaller diyelim. Ortodokslar neo-klasik ekonominin piyasaperest duruşunu tamamen ve hiç revizyonsuz kabul ediyor. Heterodokslar ise neo-klasik mantığın aşıldığını, artık disiplinlerarası bir duruşun hâkim olması gerektiğini savunuyor. Sosyologlar, siyaset bilimcileri, antropologlar vs neoliberal dönüşümün mimarisine el atmaya davet ediliyor. Ortodokslar fiyat mekanizmasını ve mikro-ekonomik kurumları iktisadi çerçevenin merkezine alırken, heterodokslar endüstri, üretim ve araştırma-geliştirme faaliyetlerini merkeze alıyor. Ortodokslar günü kurtaran bir yakın vadeli planlama önerirken, heterodokslar çok uzun vadeli planlama amacı güdüyor. Ve daha da önemlisi ortodoks neoliberaller yanlışlanabilir önermelerle hareket ederken, heterodokslar ektektik ve yanlışlanması imkânsız bir fikri platform kuruyor. Yani ideoloji eleştirisi bağlamında düşündüğümüzde ortodoks neo-liberalizm daha az korkulacak bir şey. Heterodoksi dünyaya yayıldıkça mikro kredi kuyruğuna takılan kitleler ve kredi dağıtmak isteyen sözde solcular bu heterodoks neo-liberalizmin kurucusu oluyor. Araştırmanın en ilginç sonucu da bu: “Bir kesim” solun da 21. yüzyılın neo-liberalizmine katkı sunduğu.

Bu çalışma yazım aşamasında. Sonuçlar henüz sınanmamış durumda. Ancak Will Davies isabetli bir gözlem yapıyorsa, hayat berbat…

 

Not: Bugün Agos’un önündeyiz. Hrant için, Adalet için.