Filmi seyredince Behzat Ç.’nin neden bu kadar tuttuğunu bir kere daha anladım...

48. Altın Portakal Film Festivali’nde, Pazartesi akşamı Behzat Ç’nin beklenen filmi Seni Kalbime Gömdüm’ü görme fırsatı yakaladık. Filmi seyredince, bizde iki tür sinemanın olduğunu daha net görüyoruz. Birinde festival ya da sanat sineması diye hafiften tiye alınan, minimal, yavaş akan filmler var; diğeri ise aksiyon, kahraman odaklı, empatiye ve duygulara seslenen, kitlesel bir sinema dili. Behzat Ç’yi izlerken yanımda, civarımda oturan sinema yazarlarını izledim bir süre, yüzlerinde rahatlama, gülümseme, mutluluk ve bir film izlemenin huşusu vardı. Ama büyük bir ihtimalle kafkaesk ve Orta Avrupalı klavyelerinin başına geçtiklerinde kaybolup gidecek olan uçucu, “sinemadan çıkan adam” duygusu. İnsanın aklına “bizim neden ‘arada’ sinemamız yok” sorusu düşüyor. Bu iki uçtan birinde olmak gerekiyor mu her zaman?
 
PARKA GÖMDÜM BEN SİZİ
Filmi seyredince Behzat Ç.’nin neden bu kadar tuttuğunu bir kere daha anladım. Aslında formül basitti. Devletin içinden görece önemli ve iktidar sahibi bir yerden olmak ama aynı zamanda devletin kendisine baş kaldıran bir tavır sergilemek. Özellikle de bu iktidar konumu, hemen her yere teşmil edilecek kadar yaygın polis mesleği olunca. Üstelik ütüsüz giysileri, dağınık saç ve sakalı, ofisinde votka piizlemesi, daha üst bir mevkii olan savcı kadınla ilişkisi, yalaka amirleriyle takışması onu devletin içinden bir Keloğlan’a dönüştürüyor. Ç. TV’deki devletin bekasını ve çocuklarının okul taksidini düşünen fedakâr evcil Arka Sokaklar’ın komiserlerinden de ya da baby face ve yakışıklı Memoli’nin dünyasından da epey farklı taşralı kavruk bir tipleme çiziyor. Bugüne kadar “sosyal eşkıya” dediğimiz –Köroğlu’ndan İnce Memed’e– başkaldıran tipler devletin dışında bir konumdaydılar. Bu geleneğin çok küçük bir parçasını kullansa da tam tersine başkaldırısını iktidarın ve devletin tam da içinden yapıyor. 112 dakikalık filmde de yan karakterler ile güçlendirilmiş şekilde aynı “kavruk ve savruk” direnişi bir çizgi roman tadında izliyoruz. (Bu arada Behzat Ç.’nin çizgi roman versiyonu da hazırlanıyormuş taze taze duyuralım.)

Film, Red Kit lakaplı hasta bir mühendisin ve parklara gömdüğü polis yakınlarının etrafından örülüyor. Küçükken derin devlet tarafından öldürülen ailesinin, şimdi emekliye ayrılmış polis katillerin akrabalarını gömerek alıyor rövanşını yalnız kovboy. Film boyunca diziye sinmiş, mahalle ve kanka muhabbetini fazlasıyla görüyoruz. Popüler sağduyuda yaşayan uzman ve aydın ya da eğitimli kişilerden ve kurumlardan rahatsızlığı iyi kullanıyor senarist Emrah Serbes. Örneğin parkı tarayacak TÜBİTAK’ın geliştirdiği jeotermal teknolojiye karşı Akbaba’nın deneyime ve empatiye dayalı yönü ayrıcalıklı kılınıyor. Behzat Ç. esprilerle tempoyu düşürmeyen bir derin devlet ve JİTEM hesaplaşması koyuyor önümüze. İçinde olduğu yapıyla, gerektiğinde bir istihbarat şefine silah doğrultacak ya da polis memuruna yumruk atacak kadar kapışıveriyor. Devleti için kurşun atan ve yiyen ikileminin ötesinde yer alıyor pasaklı amirimiz. Filme savcının yanında yine masum bir aşk hissi de yerleştirilmiş; elbette dizinin müziklerini yapan Pilli Bebek’in duygulu şarkısının eşlik ettiği kızının hayali…
 
GÜVEN PARK’TA DEVLETLE İMTİHAN
İstanbul’a alışmış sinemasal gözlerimiz için Behzat Ç. Ankara’nın devlet ve bürokrasi kokan caddelerini arşınlıyor. Bence filme mekânsal tadını bu veriyor biraz. Filmin en komik sahnelerinden biri Red Kit’e yardım eden yetiştirme yurdundan arkadaşlarının (birinin adı Gorbaçov) konuşturulmak için tabutlu gömüldüğü sahne. “Son arayanlardan ulaştım” repliği uzun süre dile dolanacak sanırım. Filmin finalini anlatmayalım hadi, heyecan olsun. Ama T.C.’nin ve emniyetin önemli sembollerinden Aryan estetiği ve kaslı heykelleriyle Güven Park’ta, yorumu izleyiciye bırakılan bir patlama sesiyle bittiğini söyleyelim sadece. Seni Kalbime Gömdüm filmi 28 Ekim'de vizyona giriyor.
 
Güvenpark Anıtı (Güvenlik Anıtı - Emniyet Abidesi)
Ankara - Kızılay Meydanı’nda Güvenpark içerisinde bulunan Türk ulusunun polis ve jandarmaya olan güvenini, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nda ve İnkılâp hareketlerinde beraber bulunduğu arkadaşlarını temsil eden heykeller ve insan zekâsını, çiftçinin tarım çalışmalarını betimleyen kabartmaların yer aldığı anıttır. Cumhuriyet yönetiminin kamu yapılarını konutlarını ve çevresini planlayan Avusturyalı mimar C. Holzmeister’ın Kızılay Meydanı’nda bir park ve anıt önermesiyle yapımına başlanmıştır. Bronz heykeller Avusturya’daki Viyana Erdberg dökümhanesinde yapılmıştır. Mamak taşı kullanılan kaide üzerindeki kabartmalar Türkiye’de yapılmıştır. Anıtın taş kısımlarında Franz Wirt, Triberer ve Anton Hanak’ın diğer öğrencileri ile Türk ustaları çalışmıştır. Anton Hanak tarafından başlanan anıt, Hanak'ın 6 Ocak 1934 tarihli ölümü üzerine anıtı tamamlama işi verilen Joseph Thorak tarafından 1935 yılında tamamlanmıştır.