Sık sık şu soruyla karşılaşıyorum: Ne olacak bu krizin sonunda? Benim kısa cevabım genellikle soruyu soranları tatmin etmiyor...

Sık sık şu soruyla karşılaşıyorum: Ne olacak bu krizin sonunda? Benim kısa cevabım genellikle soruyu soranları tatmin etmiyor. İlkin, genel kanının aksine krizin uzun süreli olduğunu söylüyorum. Bu da, haliyle yıllarca sürünen ekonomiler, işsizlik, yoksulluk, ızdırap vs anlamına geliyor. Bu uzatmalı dönemin karakteristiklerinin de, bizzat sürecin dinamikleri tarafından (ki bu dinamiklere bizler, yapacaklarımız da dahildir) belirleneceğini ekliyorum.
Fazla genel kaçan bu görüşü açmak gerekiyor. O zaman da, ihtimallerden birinin ucube kapitalizm, diğerinin ise sosyalizan arayışlar olacağını, geriye dönüşün artık imkansız olduğunu söylüyorum. Bugün, ucube kapitalizmden ve geriye dönüşün imkânsızlığından ne kastettiğimi bir örnek üzerinden açacağım.
1970’li yılların başından bu yana sermayenin uluslararasılaşması hızlandı, derinleşti.  Bu sürecin adının emperyalizm mi, küreselleşme mi olduğunun tesbiti sadece ideolojik açıdan önemli değil.  Aynı zamanda, son 35 yılın resmini çekerken, hangi objektifle, büyük fotoğrafın neresine yöneldiğimizi belirlemesi açısından da önemli. Süreci, geri dönüşü olmayan küreselleşme olarak görenler, abartılı bir biçimde, belirli alanlara  yönelerek, yepyeniliği vurguladılar, durdular. Ve bu bağlamda, devletlerin önemsizleştiği, çokuluslu şirketlerin, ulusları aşan sivil toplum kuruluşlarının, diğer uluslararası kurumların, küresel dinamiklerin önem kazandığı her fırsatta başımıza kakıldı. Aşağıda vereceğim örneğin, kazın ayağının öyle olmadığını, bırakın, zaten abartılı ve gerçeği yansıtmaktan uzak olan bu resme, normal (!) bir kapitalizme bile geri dönüşün imkânsız olduğunu gösterdiğini düşünüyorum.
Örnek, ABD çıkışlı, en büyük çokuluslu şirketlerden General Motors’un (GM) başına gelenler.  İzleyenler biliyordur.  Son gelen haberlere göre, bu şirket, ABD dışında sahip olduğu diğer otomobil şirketlerinden Opel ve Vauxhall'u satmak zorunda kaldığı gibi, 1 Haziran’da da iflas bayrağını çekmiş olacak (şirketin yapacağı başvurunun resmi adının ‘iflastan koruma’ oluşu da komik ötesi).
Peki, General Motors’un yeni sahibi kim olacak? Kağıt üzerinde Amerikan halkını temsil eden ABD devleti! Hem de, yüzde 75’ini aşan oranda GM’un mülkiyetini ele geçirerek.  Aslında, bu örneğin, kapitalizmin geleceğine ilişkin bize sezdirtiklerini görebilmek için bu kadarı bile yeterli. Ama, malumunuz, şeytan ayrıntıda gizlidir. Biraz daha bu gelişmenin detaylarına bakmakta yarar var.
Anadolu Ajansı’nın bildirdiğine göre, “Almanya'da 4 fabrikada 25 bin kişiye istihdam sağlayan Opel’in geleceği, Eylül ayında yapılacak seçim nedeniyle Alman hükümeti için büyük önem taşıyor.” 
Sadece, Almanya mı? Hayır, Opel’in Belçika, Antwerp’deki fabrikasının geleceği de belirsiz olduğu için Belçika hükümeti de perde arkası pazarlıklarda söz sahibi olmaya çalışıyor.  ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton da işi gücü bırakmış, GM adına bu pazarlıkları yürütüyor. Nasıl yürütmesin ki, devlet yakında GM’in sahibi olacak!
İngiltere’de de durum farklı değil. “İngiliz sendikalar da İngiliz hükümetini Opel ile birlikte Vauxhall'ın satış sürecine yeteri kadar dahil olmamakla eleştiriyor.”
Tabii, sendikalar da şaşkın, geleneklerine, siyasetlerine uygun tepkiler gösteriyorlar GM’in çöküşüne.  Mesela, Kanada’daki sendikanın (CAW) üyeleri kendi devletlerinin GM’i kurtarma operasyonuna yardımcı olmak için saat ücretlerinde 15-16 dolar indirimi kabullenmiş durumdalar.
Toparlayacak olursak, krize dayanamayan en büyük çokuluslu şirketlerden GM iflas bayrağını çekmek üzere, ABD devleti tarafından neredeyse devletleştirilmiş, diğer ülkelerdeki üretim birimlerini satışa çıkarmış (bu arada Çin’in de Opel’in potansiyel alıcıları arasında olduğunu, ama Alman siyasilerin bu alternatife sıcak bakmadığını da ekleyeyim), devletler bakanlarını seferber etmişler, çöküşün zayiatını minimize etmeye çalışırlarken, sendikalar da akıl almaz ücret indirimlerini kabullenmek zorunda kaldıklarını deklare ediyor.  Bütün bunları, “krizin dibini gördük, krizden çıkmak üzereyiz” diye okuyanlar, “küreselleşmenin icabı bunlar yaşanacaktır” diye niteleyenler olacaktır.  Zaten, bu türün, mebzul miktarda yerli versiyonlarına medyamızdan alışığız.  Bendeniz, sadece bu örneğe değil, diğer sektörlerde olanlara da bakarak ortaya çıkmaya başlayan “şey”e ucube kapitalizm demeyi tercih ediyorum.