Kasım ayında ABD, BM, AB ve Rusya, Filistin ve İsrail'i Newyork'ta bir araya getirmeye çalışıyor. Amaç, bölgede yeni bir süreç başlatmak. Toplantıya Suriye dahil...

Kasım ayında ABD, BM, AB ve Rusya, Filistin ve İsrail'i Newyork'ta bir araya getirmeye çalışıyor. Amaç, bölgede yeni bir süreç başlatmak. Toplantıya Suriye dahil 10 Arap ülkesi de davet edilmiş durumda. Birçok kişi bu girişimi yeni bir barış süreci olarak adlandırsa da içinden barışı çıkarıp "yeni bir süreç" demek daha mantıklı. Ortadoğu Dörtlüsü'nün naif çabalarından biri gibi görünen bu girişim İsrail'in Suriye'yi taciz ettiği, İran'a tehdidi sürdürdüğü, Filistin'de Fetih-Ha-mas arasındaki otorite çekişmesinin devam ettiği bir döneme denk düşüyor.

Barış için temel şart İsrail'in işgal ettiği Golan tepelerini kayıtsız şartsız Suriye ve Lübnan'a geri vermesidir. Bunlar gerçekleşmeden barış olmayacağı bilinir. İsrail şimdi, birçok konuda eski gücünü yitiren Suriye'yi sıkıştırmak, kışkırtmak, tepkisini ölçmek için tahrik edici girişimlerde bulunuyor. Geçtiğimiz günlerde Suriye üzerinde uçan, kimi gazetelere göre Kuzey Korelilerin inşa ettiği nükleer tesisi bombalayan, kimilerine göre Hizbullah'a giden silahları vuran ama büyük olasılıkla Suriye'nin elindeki yeni silah kapasitesini tespit etmek isteyen uçaklar, yakıt depolarını da Türkiye topraklarına bıraktı geri döndü.

Birincisi, uluslararası hukuka aykırı olarak, başka bir ülkenin hava sahasını ihlal eden İsrail'e yönelik hiçbir tepki oluşmadı. Arap ülkeleri de sessiz kaldı. Ya Suriye İsrail ile bir pazarlık içinde ya da gerçekten nükleer çalışma sırasında yakalandı ve yeni silahlar konusunda tepki gösterecek hiçbir gücü yok. Ancak, tüm bunlar doğru olsa da, başkasının hava sahasını ihlal edip, taciz etmek ne zamandan beri normal karşılanıyor?.

İkincisi ise tam bir skandal. İsrail uçakları bu operasyon sırasında yakıt tanklarını Türkiye sınırına bıraktı. Normal olması gereken, Türkiye'nin sert nota verip, İsrail'e sorup, yanıt beklemesi. Türkiye bu soruyu ancak 3-4 gün sonra sorabildi; o da adet yerini bulsun diye. Üstelik Hava sahası ihlal edilen Türkiye, bu ihlale herhangi bir müdahalede bulunmadı. Türk Genelkurmayı da herhangi bir açıklama yapmadı. İstendiğinde İran uçaklarının Diyarbakır'a inişe zorlandıklarını biliyoruz. Bu durumda operasyondan Türkiye'nin haberdar olduğu, göz yumulduğu ortaya çıkıyor. Haberdar değillerse hava izleme sisteminde kara delikler var ki bu daha büyük bir handikap. Ancak birinci ihtimal daha güçlü. Ve bu skandalla ilgili olarak İsrail'den Türkiye'ye resmi bir açıklama yapılmış değil. Muhtemelen istihbarat servisleri bu bilgiye hâkim. İsrail'de de aynı sorular soruluyor ancak yanıtı alınabilmiş değil. İşine geldiği zaman kriz çıkarabilen Türkiye bu konuda 3 maymunu oynayabiliyor. Bu, Türkiye'nin önümüzdeki dönemde İran'la birlikte yeni krize gebe olan bölgede izleyeceği politika konusundaki kafa karışıklığını da gösteriyor

***
Filistin topraklarındaki durum ise kolay halledilemeyecek bir noktaya doğru gidiyor. El Fetih ile Hamas anlaşamıyor. Hamas'ın tanımayan İsrail 2 yıldır bu bölgeye ambargo uyguluyor. İnsanlar gerçek bir çıkmazla karşı karşıya. Zaten bir Açıkhava hapishanesi olan Gazze "açlık kam-pı"na dönüştü. İsrail bu koşullar altındaki halkın Hamas'a karşı ayaklanacağını düşünüyor. Filistin Yönetimi ve Mahmud Abbas'ın fikri de farklı değil. Ancak böylesi bir baskı ters teper Hamas'a desteğe dönüşürse hiç şaşırmamak lazım. Üstelik geçen hafta İsrail Gazze'yi "düşman toprak" ilan etmesi ile bu süreci hızlandırdı. Her an Gaz-ze'ye saldırabilir. Hedef Hamas gibi görünse de, Batı Şeria'dakiler de dâhil olmak üzere tüm Filistin halkı böyle bir saldırı karşısında Hamas'ın arkasında birleşir. El Fetih ise kan kaybına devam eder. Gazze'ye yönelik baskı Hamas'ı bölgede hâkim kılarken şimdilik şeriat düzeyinde olmasa da günlük yaşamı engelleyen dini baskıların yoğunlaştığı da biliniyor. Yani taraftalar birbirinden uzaklaştıkça geri dönüşü zor bir takım uygulamalar Gazze'de Filistin'in dokusunu bozudu. Gazze'deki Hristiyanlar'a yönelik baskılar artıyor. Gazeteciler daha sık saldırıya uğruyor, büroları kapatılıyor, gözaltına alınıyorlar. Polis giderek İslami kuralları uygulamaya başlıyor, çarşaflı kadın polisler devriye geziyor. Bunlar Filistin topraklarındaki yeni görüntüler. Evet, Gazze Batı Şeria'ya göre her zaman daha tutucu ve İslami yanı ağır bir bölge oldu. Hamas yöneticileri İslami bir devlet kurma niyetinde olmadıklarını her seferinde yinelese de Gazze'deki fiili yapıyı zaten İslami olarak kabul ediyor.

Filistin mücadelesinde İslami vurgunun güç kazandığı ve önümüzdeki yıllarda böyle devam edeceği yadsınamaz. Dolayısıyla Hamas olmadan bundan sonraki süreç ilerleyemez. El Fe-tih'in bu konuda daha esnek olması ve bir uzlaşma formülü bulması gerekiyor. Aksi takdirde Filistin'in ikiye bölünmesi kaçınılmaz gibi görünüyor. Böyle bir manzara karşısında yeni sürecin başarıya ulaşması çok mümkün görünmüyor. Çünkü taraflardan birinin olmaması yapılan girişimi kadük bırakacaktır. Üstelik, Irak ve İran'la başa çıkabilmek için önce Filistin'i sorunun çözmeyi aklına yeni getiren ABD bu konuda İsrail'den bağımsız davranamaz. İsrail'in ise şu anda Suriye, İran ve Filistin'e yaklaşımı ile gerçek bir barışı ne kadar istediği tartışılır. Bölgede sürprizlere hazır olmak lazım.