Her toplumun ‘olağan’ı farklıdır. Normal toplumdan topluma değişir. Sıradanlaştırdıklarımız toplumun bilinçaltını gösterir bize. Usulca

Her toplumun ‘olağan’ı farklıdır. Normal toplumdan topluma değişir. Sıradanlaştırdıklarımız toplumun bilinçaltını gösterir bize. Usulca suçlarımızı ele verir.
Örneğin bazı ülkelerde babalarının cinayetlerini görmüş iki genç adam çıkıp haykırsa o ülke donar acıdan.
Bizde bu olağandır.
Bazı ülkelerde binlerce çocuk kayıp olsa, kimse uyuyamaz geceleri.
Bizde bu da olağandır.
Bazı ülkelerde üç binden fazla çocuk tutuklanmışsa eğer mahkemelerin önünde el ele tutuşur, o çocuklara destek verir insanlar.
Maalesef biz de bu da oldukça olağandır. 
Her fırsatta çocukların acı çekmesi, görmezden gelinmesi, suçlanması da..
Çocuklarımız bizim olağan şüphelilerimizdendir.
Geçtiğimiz hafta Çocuklar için Adalet Çağırıcıları, TMK mağduru çocuklarla ilgili bir panel düzenledi. Bu konuda şimdiye kadar en doğru haberleri yapmış olan Sevgim Denizaltı’yla birlikle oradaydık. Panelde, çocukluktan ve yaşananların nasıl daha doğru aktarılabileceğinden söz etti tüm konuşmacılar.
Aylardır TMK mağduru çocukları yazarken  ‘taş’ öykülerine sığındık çoğumuz.  Bunun bir nedeni vardı. Taş: Büyüklerin bin bir çeşit teknolojiyle, silahla, stratejili, taktikli oyunlarla kurguladıkları sert yaşam karşısında çocukların masumiyetini ve acizliğini anlatıyordu.
Taş çocukluktu.
Taş basitliğin, çaresizliğin simgesiydi.
Ama öyle bir medyayla yaşıyoruz ki aylarca haber bültenlerinde kurtlar vadisi tekniğiyle yapılan yorumlar sayesinde ‘taş’ bir çeşit nükleer silah gibi kazınmaya başladı toplumsal belleğimize.
Üstelik çocukların kişisel öykülerinin, acılarının da önüne geçti.
Oysa örneğin çocukların bir bölümünün çok başarılı öğrenciler olduğunu, devam ettikleri Fen Liselerindeki, Anadolu Öğretmen Liselerindeki sınıflarından alınarak gözaltına alındıklarını da anlatmalıydık. Geçtiğimiz yıl okulunun birincisi olan bir kız öğrencinin, dershanesine giderken elinde kitaplarla gözaltına alındığını da.
Hemen bir düzenleme yapılmazsa çocukların tüm geleceklerinin kararacağını da…
Çünkü her fırsatta çocukları ne kadar sevdiğinden söz eden devletimiz, konu çocuklar için yasal düzenleme yapmaya geldiğinde hep aksak davrandı şimdiye kadar. Anımsayalım Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesini imzalarken bile en nazlı davranan ülkelerden birisi olduk biz.
Sonra da altına imza attığımız uluslararası sözleşmelere rağmen adım adım döndük çocuklarımız için verdiğimiz sözlerden. Önce TMK’da değişiklik yaptık ve 18-15 yaşları arasındaki çocukların ağır ceza mahkemelerinde de yargılanabileceğine karar verdik. Sonra Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki cezalar için ‘hükmün açıklanmasının geri bırakılamayacağına,  farklı yaptırımlara çevrilemeyeceğine ve ertelenemeyeceğine’ karar verdik.
Bu hükümlerle 3.000’in üzerinde çocuk terör suçlusu olarak yargılandı. Bu çocukların büyük bölümü ceza aldı. Cezaları ertelenmedi. Paraya çevrilmedi. Bu çocuklar şimdi yetişkinlerle aynı hücrelerde kalmaya, yetişkinlere göre düzenlenmiş koşullarda büyümeye çalışıyorlar. 
Bu koşulları ‘iyileştirmek’ amacıyla hazırlanan yasa tasarısının görüşülmesi de erteleniyor. Ancak bu yasa tasarısı görüşülse, hatta TBMM’de kabul edilse bile yasanın ‘iyileştirilmiş’ halinin şu anda tutuklu olan çocuklara bir faydası yok.
Çünkü yasa tasarısı sadece bir ceza indirimi getiriyor. Oysa yapılması gereken çocuklara ceza indirimi getirmek değil. Çocukları terör suçlusu olarak gören yasal bakışı değiştirmek.
Çocukları çocuk gibi suçlamak. Çocuklara çocuk gibi davranmak. Çocuk gibi korumak.
Eğer bunu yapamazsak çocukların terörle iliştirilmesini normal bir olay sayacağız çoğumuz.
Binlerce çocuğun bu korkuyu yaşamasını da sıradanlaştıracağız.
Ve maalesef bu acı da ‘olağan’lar listesine yazılacak bu ülkede.