Bertolt Brecht’in ”Okuyan Bir İşçi Soruyor” isimli o şiirini, oldum olası sevmişimdir. Hele bir de Rüştü Asyalı’nın sesinden dinlerseniz. Nasıldı?

Bertolt Brecht’in ”Okuyan Bir İşçi Soruyor” isimli o şiirini, oldum olası sevmişimdir. Hele bir de Rüştü Asyalı’nın sesinden dinlerseniz. Nasıldı?
Yedi kapılı Tebai şehrini kuran kim?
Kitaplar yalnız kralların adını yazıyor.
Yoksa krallar mı taşıdı kayaları?
Şiirin aklımda kalan bölümlerinden biri de şurası:
Nereye gittiler dersin,
Çin Seddi’nin bittiği gece
Duvarcılar?
Bu şiirden ”emeğe saygı” tadı alıyorum. Bir de anlatılan ”büyük olaylar”da, adı anılmayan sıradan insanların hikâyesini hatırlatıyor bana. Sanırım bu yüzden, sevdiğim bir şiir bu.
Daha pek çok tartışmada olduğu gibi, Türkiye’deki ”eksen kayması” tartışmalarını izlerken de, yine bu şiir geldi aklıma.
Son ”Mavi Marmara” olayından sonra, Türkiye’nin Batı yönelimli ”eksen”ini değiştirdiği öne sürülmeye başlandı. Asıl olarak İran’la yapılan uranyum anlaşması ve BM’de İran’a yaptırım kararına hayır oyu verilmesi, öncesinde Rusya ile gelişen ilişkiler, şimdi de Suriye, Ürdün ve Lübnan’la yakın işbirliği konusunda, Yüksek Düzeyli Dörtlü İşbirliği Konseyi’ne dair ortak bildirge… Bütün bunları yan yana koyduğunuzda, Türkiye’nin dış politikasının Doğu eksenli olmaya başladığı izlenimi ortaya çıkıyor. ”Eksen kayması” diye tarif edilen de bu.
Ukrayna’da da Turuncu Devrim’den sonra bir ”eksen kayması” olmuştu. Batı yanlısı olarak bilinen Yuşenko, Ukrayna Devlet Başkanı seçilmişti. Onun seçilmesi ile birlikte, Ukrayna AB ve NATO’ya girmek üzere harekete geçmişti. Hatta Ukrayna Dışişleri Bakanlığı’nın görkemli binasına da, kocaman bir Avrupa Birliği bayrağı asılmıştı.
Batı, politik anlamda Ukrayna’yı ”Batılı” olmaya teşvik ediyor, ama bu eksen kaymasının Ukrayna halkına maliyeti konusunda pek de bir şey yapmıyordu. Oysa Rusya ile gerilime giren ilişkiler, Ukrayna’nın önüne –örneğin- yüksek doğalgaz faturası olarak geliyordu. 2008 sonlarında dünya çapında yaşanan ekonomik krizin de etkisi ile, Batı’ya doğru yapılan eksen kaymasının memleket için pek de hayırlı olmadığı sonucuna varıldı.
Bunun sonucu, 2010 yılı başında yapılan Başkanlık seçimlerini, Rusya yanlısı olarak bilinen Yanukoviç kazandı. Sonrasında da Ukrayna’nın ekseni Rusya’ya doğru kaydı. (Ayrıntılarına 02.05.2010 tarihli ”Ukrayna’da Dur Bakalim N’olcek” başlıklı yazımızda değinmiştik.) Son olarak Ukrayna Parlamentosu, AB ile ilişkileri üyelik amacıyla sürdürme, ama NATO ile ilişkileri sürdürmeme kararı aldı. (Daha doğrusu askeri ve politik bloklar dışı olma kararı alındı. Bu, somut olarak, NATO’ya üyelik yaklaşımını durdurmak demek. AB’nin ”politik blok” olarak görülmemesi ilginç bu arada.)
Yani anlayacağınız, biri Batı’ya biri Doğu’ya, aynı ülkede iki tane eksen kaymasına tanık olmuş biri olarak konuşuyorum burada!
Dikkat edilirse, bir dış politika kavramı olarak kullanılıyor ”eksen kayması” kavramı. Doğrusu –varsa- bu eksen kaymasında ve aslında bütün dış politika işlerinde, benim asıl baktığım, ”duvarcılar” ya da ”kaya taşıyanlar”ın durumu. Zaten bunun için yazmış olmalı o şiiri Brecht. Asıl bakılması gerekenleri işaret etmek için.
Bütün bu işler oluyor da, sonuçta o ”duvarcılara, kaya taşıyanlara” ne oluyor? Yani, onlar nasıl etkileniyor bütün bu işlerden?
Barış ve huzur içinde mi yaşıyorlar? Güzel ve temiz konutlarda oturup, güzel okullara mı gidiyorlar? Hastalandıklarında güzel güzel bakılıyorlar mı hastanelerde? İnsanca koşullarda mı çalışıyorlar? İşimi kaybederim korkusu ortadan mı kalkıyor? İş bulamayacağım korkusu, yok mu oluyor? Ya gelecek? Kendilerinin ve çocuklarının geleceğinden korkmuyorlar mı bütün bu eksen kaymaları falan olunca ya da olmayınca? Çocuklar şeker de yiyebiliyorlar mı?
Bütün bunların hepsinin gerçekleşmesi olanaksız gibi görülebilir. Ama o ”eksene” doğru bir adım olsun, atılabiliyor mu?

Brecht’in o şiiri ile bitirelim:
Kitapların her sayfasında bir zafer.
Pişiren kim zafer aşını?
Her onyılda bir büyük adam.
Ödeyen kim faturayı?
İşte bir sürü olay sana
Ve bir sürü soru.