Niyetim, 12 Eylül günlü gazeteleri tarayıp, 11 Eylül ile ilgili sayfalarca kalem oynatan yaygın medya yazarlarının kendi tarihlerinin bu önemli ve kara gününü

Niyetim, 12 Eylül günlü gazeteleri tarayıp, 11 Eylül ile ilgili sayfalarca kalem oynatan yaygın medya yazarlarının kendi tarihlerinin bu önemli ve kara gününü nasıl es geçtiklerine değinmekti. Sık sık 12 Eylül'le hesaplaşmanın öneminden söz eden, ama 12 Eylül günü iki satır yazı yazmaktan kaçınan medyanın durumuna işaret edecek, hiçbir askeri darbenin medya desteği olmadan başarılı olmadığını vurgulayacaktım, dünyadan örnekler vererek.

Sonra, Diyarbakır'ın yoksul semti Bağ-lar'dan bir patlama sesi geldi. Yedisi çocuk 10 ölü. İğrenç bir saldırı. Bu ülkede birileri barışın sesini ne zaman yükseltmeye çalışsa, birilerinin de savaşın sesini yükseltmek için hamle yapmalarının yeni bir örneği.

Camide linçlerin yaşandığı, dünya kenti İstanbul'da bir başka dünyaya aitmiş gibi duran cemaat hayatlarının yaşandığı, polis linçi görmezden gelirken Başbakan'ın "bunlar hassas konular" diye medyayı eleştirdiği günlerde, "devrim için" Müslümanlarla ittifakı tartışan solcular da var.

Söğüt'te uç veren kavga, AKP ve MHP arasında bir çatışmanın yaygınlaşabileceğini gösteriyor.

Türkiye'de bütün bunlar yaşanırken, Kıbrıs'ta solcu CTP ile sağcı DP'nin 17 aylık koalisyonunun sona ermesi fazla ilgi çekmiyor. Lefkoşa bir hükümet krizi yaşayacak değil. Daha CTP-DP hükümeti sonlandırılırken, ana muhalefetteki UBP'den ayrılan 3 ve DP'den ayrılan 1 milletvekilinin kuracağı partiyle yeni bir hükümetin kurulacağı belliydi.

Kıbrıs'taki gelişmelerin, Türkiye'de "AB için Kıbrıs'ta tavizler veriliyor" diyen geniş bir kesimle AKP arasındaki gerilimi de artıracağı ve Türkiye'yi önümüzdeki günlerde daha da gereceği öngörülebilir. Kıbrıs sağının iki önemli partisi UBPve DP'nin AKP'ye yönelik eleştirilerinin burada da yansımaları olacak. UBP Başkanı Hüseyin Özgürgün'ün "Ne Türkiye'ye ne Rum'a teslim olmayız" şeklindeki sözleri, Kıbrıs sağının ilk defa ve çok sert bir şekilde Türkiye'yi, daha doğrusu AKP'yi, hedef alması demek.

Kıbrıs sağının biraz daha karışacağını, UBP ve DP'den istifacı milletvekillerinin "sağı toparlamak" iddiasıyla kuracakları yeni partiye başka katılımların da olacağını söyleyenler var.

Öte yandan, yeni bir hükümet için milletvekillerinin partilerinden istifa ettirilmesi, Türkiye için alışıldık bir şey olsa da, Kıbrıs politikası açısından yeni bir durum ve CTP bu "etik lekemle uzun süre uğraşmak zorunda kalacak. Referandum ve CTP'yi iktidara taşıyan süreçlerde önemli rol oynayan "Bu Memleket Bizim Platformu" CTP'yi diğer sol parti BDH ile birlikte bir hükümet kurmaya çağırsa da, CTP, 50 sandalyeli parlamentoda 25+1'lik bir çoğunlukla hükümet olanağı sağlayan bu formüle yanaşmıyor. Onun bu isteksizliğinde, AKP'nin bir sol-sağ koalisyon yerine yalnızca sol bir hükümeti taşıyamayacağı gerçeğinin de etkisi var.

CTP, bugüne kadar, Serdar Denktaş'ın liderliğindeki koalisyon ortağı DP yüzünden gerekli reformları yapamadığını söyleyegeldi. AB ve BM'den bir umudu kalmayan Denktaş'ın Kıbrıs'ta çözüm için Çekoslovak modeli bir ayrılığı temel dış politika stratejisi haline getirmeye çalıştığı biliniyor. Bu yaklaşım ne CTP ne de AKP politikalarıyla örtüşüyor.

Şimdi, "DP engeli"nden kurtulmuş CTP'yi zor bir sınav ve ciddi sorunlar bekliyor. Kıbrıslılar, bir yandan çözüm bekleseler de, her gün gündelik hayatın sıkıntıları ile boğuşuyorlar. Sözgelimi; her akşam elektriklerin kesildiği, ikide bir zamların yapıldığı ve vergilerin yüzde 60'ının toplanmadığı bir ülkede yaşamak istemiyorlar.

Kıbrıs sorununu çözmeye uğraşan CTP'nin bu türden "hayati" sorunları çözememesi, sırtına yüklediği "etik leke" ve diğer sola arkasını dönme gibi siyasal tercihleriyle birleşerek, kendisine ciddi bir fatura çıkarabilir.

Bu süreçte ve AB ile ilişkiler çerçevesinde yaşanacak gerilimlerin de Türkiye'ye ve AKP'ye çıkaracağı bir fatura olacak. Havalar soğuyor ama, ortam daha da ısınacak gibi. Hem Kıbrıs'ta hem burada.