Yurtdışında gazetecilik yapan arkadaşların

Yurtdışında gazetecilik yapan arkadaşların zorlandıkları bir konu vardır. Ne kadar iyi gazeteci olurlarsa olsunlar ve sistemi ne kadar iyi tanırlarsa tanısınlar, her zaman ileriye dönük ve isabetli tahmin yürütebilmek o kadar kolay değildir. Bizde öyle değil, henüz Türkiye'de üç aylık gazeteci, ben iki defa hem de pek kolaylıkla ve büyük bir doğrulukla gelişecek olayları tahmin edebildim!

Merkezi Fatih'te olan ve unutulmaya yüz tutmuş "İsmailağa cemaati" içinde gelişen camide linç etme olayı ve Türkiye'de gittikçe hepimizi endişeye sürükleyen genel linç kültürü konusunda 13 Eylül'de bu köşeden yazdığım yazıda hükümetin bu konularda ki sessizliğinden şikâyet etmiştim. "Bence hükümetin İstanbul'un göbeğinde, Fatih'te ki olaylara seçim hesapları nedeni ile sessiz kalıyor. Seçimlere bu kadar yaklaşmışken kendini dini bir cemaatin iç işlerine saygı duymayan bir hükümet konumuna sokmak istemiyor. Bu arada hukukun üstünlüğü ilkesi zedelenmiş ne gam! Nasıl olsa birileri itiraz edecektir. Hepimiz biliyoruz ki önümüzde ki Milli Güvenlik Kuru-lu'nda oy kaygısı olmayan ordu veya Cumhurbaşkanı seslerini yükselteceklerdir. Eh o zaman hükümet harekete geçer, ne yapsın gariban AKP orduya karşı gelecek değil ya! Tabanı zaten biliyor verdiği halde tutamadığı bütün sözlerinin nedeni ordu, Cumhurbaşkanı ve diğer bazı "bozguncu güçler!" diye yazmışım.

Görüyorsunuz kuvvet komutanları ve Cumhurbaşkanı birer birer irtica konusunda her gün manşet olan demeçler veriyorlar, konuşmalar yapıyorlar. Bu yazıyı yazarken Genelkurmay Başkanı beklenen konuşmasını henüz yapmamıştı ama ne söyleyeceği belli... Ordu kolaylıkla hükümetin bıraktığı demokrasi ve hukuk boşluğunu istismar ediyor. Bu yüzden de Cumhurbaşkanı dahil birçok diğer mihrak orduya destek çıkıyor.

İktidar partisinin meclis açış konuşmasında Cumhurbaşkanı'nı boykot etmek istediği kulislerde dolaştı. Yani AKP yine aynı AKP; demokrasi havariliğine soyunarak, önümüzde ki seçimi ve belki de Çankaya'yı ele geçireceklerini planlıyor, ama insan hakları, hukukun üstünlüğü konularında ne taviz verilirse verilsin. Ordu yine aynı ordu, Türkiye'nin yönetiminde söz sahibi olmaya devam etmek istiyor.

Ya biz? Biz de aynıyız, pasif izleyiciler! Aynı film on yıllardır sinemalarımızda tekrar tekrar gösteriliyor. Her ne kadar arada sırada esas oğlan değişiyorsa da, senaryo aynı: Türkiye'yi kim nasıl idare edecek? Senaryonun bir değişmeyen öğesi de hep film sırasında bizlere "esas patron sizsiniz" mutlaka deniliyor ama buna ne biz ne de onlar inanıyorlar.

Yani hikâye basit bir rant kavgası hikâyesi, biz bu filmi çok gördük, sonu da iyi bitmiyor.