Ergenekon soruşturma ve dava sürecini aynı zamanda bir toplumsal eğitim süreci olarak da görebiliriz. Şimdi 'eğitim' diyorum ama bu herhangi bir eğitim değil bu. Yani öyle...

Ergenekon soruşturma ve dava sürecini aynı zamanda bir toplumsal eğitim süreci olarak da görebiliriz.  Şimdi "eğitim" diyorum ama bu herhangi bir eğitim değil bu. Yani öyle tepeden verilen, sunulan bilgilerle sürmüyor, sürdürülmüyor. Gerçi Ergenekon sürecinin bir yerde, bir noktada takılıp kalmasından, tıkanmasından ya da sonuçsuz kalmasından beklentisi olanlar soruşturma ve davanın politik bir eylem olduğunu iddia ederken, medyanın konuya ‘hiper’ ilgisini ve yayımladıkları yığınla belge ve iddiayı işaret ederek, sürecin tepeden aşağıya doğru dayatıldığını, kamuoyunun manipüle edildiğini söylüyor ama hayır, tam tersine medyanın bu yakın ilgisi, soruşturma ve davadan yoğun bir sızıntı olması, toplum için, toplumsallaşma için bir avantaj. Tam da birçok şeyin ortalıkta cereyan ediyor olması, ortalığa saçılıyor olması bir eğitim sürecine dönüştürüyor olanı. Hatta Ergenekon sürecini durdurmaya, yargıyı etkilemeye çalışan kişi ve kurumların eylem ve söylemleriyle bu kadar görünür olması, eteklerindeki taşları kamuoyunun önünde ve önüne döküyor olması da  süreci olumlu etkiliyor. Kimin ne olduğu açıkça görünüyor. Bütün bunlar geçilen bu eğitim sürecini bir tür, bir tür değil bayağı bayağı bir "teach-in"e dönüştürüyor. "Teach-in" karmaşık konular üzerinde, özellikle de politik meseleler üzerinde yapılan genele yönelik eğitim, öğrenme amaçlı bir foruma benzer. Bir "teach-in" ile bir seminer arasındaki temel fark, tartışmanın bir zaman çizelgesiyle ya da akademik kriterlerle sınırlanmasının reddedilmesidir. "Teach-in"ler pratik olmalı, farklı tarafların katılımına olanak sağlamalı ve eylemi hedeflemelidir. Mesela 1965 yılının Mayıs ayında Chicago Üniversitesi"nde yapılan bir "teach-in" Vietnam savaşı seferberliğinin tartışılmasıyla başlamış ve üniversite yönetimini ele geçirmenin araçlarının tartışılmasıyla sona ermiştir.

Evet, Ergenekon soruşturması heyecan ve merak uyandırıcı bir süreç. Ve bu yüzden de işin politik yararıyla ilgili olmayanlar da süreci takip ediyor, tartışıyor. Böylece Türkiye toplumunun tamamının söylem üretimine katıldığı, hatta eyleme geçtiği bir sürece dönüşüyor Ergenekon soruşturması. Bu tür bir kamusal takip etme, söylem üretme, taraf oluşturma, tartışma, araştırma, eyleme geçme süreci çok sık rastlanan bir durum değil bu ülkede, belki de ilk kez oluyor. Üstelik de bugüne kadar üzerine fazla düşünmeden, olduğu gibi kabullenilmiş birçok kavramın, dokunulmaz sanılan birçok kurumun elden geçirildiği bir süreçte oluyor bu yoğun katılım. Sanki toplum devletle, devletin çalışma ve işleme yöntemleri ile değil, kendi kendisiyle yüzleşiyor. Kendi kendisini gözden geçiriyor bu yoğun söylem ve tartışma ortamında. Bir söylem agorasında.

•••

Bir başka açıdan da, bir başka düzlemde de bir öğrenme süreci Ergenekon. Türkiye hukuk mekanizması da, Türkiye medyası da böylesi bir sürecin nasıl yönetileceğini bu davayla ve neredeyse el yordamıyla, deneye yanıla öğreniyor. Bu kapsamda ve bu temada ilk soruşturma bu. Bu yüzden de zaman zaman yapılmış olması muhtemel soruşturma hatalarını abartanlara pek de paye vermeden savcıların cesaretlendirilmesi gerekiyor.

Ergenekon sürecini engellemeye, sulandırmaya çalışan kimi kurumların birden bire hukuk ve adalet bekçisi olmaları şaşırtıcı. Şimdiye kadar neredeydiler? Herkes bu tür bir soruşturmanın nasıl yönetileceğini bu dönemde öğrenecek ve Türkiye"de yaşadığımıza, böylesi bir yakın tarihten geldiğimize göre de daha birçoğu gerekecek bu tür başka soruşturmaları daha iyi yöneteceğiz, daha iyi geçireceğiz bundan sonra.

Ergenekon soruşturma ve dava sürecinin bu toplumsallaşma aşamasında sol örgüt ve partilere, demokratik kitle örgütlerine daha fazla beklemek yakışmıyor artık. Arşivlerimizi açmalı, elimizdeki belge ve bilgileri bıkmadan usanmadan yeniden gündeme getirmeli, savcıların elini güçlendirmeli, kamuoyunun duyarlılığını yükseltmeliyiz.

Renkli, değişken koordinatları mahkeme salonunun önünden şehrin meydanlarına uzanan çadırlar kurabilir, derneklerde, sendikalarda masalar açabilir, yakın tarihin acımasızlığından payını birinci elden almış yurttaşlarımızın sürece daha aktif müdahil olmalarını, bu suç örgütüyle, bu karanlık ve kirli devlet işleyişiyle ilgili deneyimlerini bizlerle paylaşmalarını, bizi yaşadıkları, çektikleri konusunda bilgilendirmelerini sağlayabiliriz.

Bir tür "hakikat ve adalet komisyonları" oluşumunun başlaması acilen gerekiyor bu süreçte.

İlk defa, uzun süredir ilk defa, belki de ilk kez bu ülkede devletin işleyişi, dokunulmaz sanılan birçok kurum bu denli yığınsal, bu denli toplumsal biçimde tartışılıyor.

Bu fırsatı kaçırmamalıyız.