Dünyanın belki de 'gecekondu' zihniyetiyle yapılmış tek stadyumu olan bu tesise Şükrü Saraçoğlu adı verilmişti. Stadyumun kendisi gibi adı da yanlıştı. Çünkü bu arazinin kazanılmasını sağlayan kişi aslında Cemil Topuzlu'ydu

ÜMİT BAYAZOĞLU
Fenerbahçe stadının fikir babası Mr. Vi-tol namıyla tanınmış bir İngiliz'di. Onun delaletiyle şimdiki stadın olduğu yer The Union Club tarafından satın alınmıştı. Gel zaman-git zaman ilk Dünya Savaşı gelip kapıya dayanınca, İngiltere can düşmanımız oluverdi. O zaman İttihat ve Terakki'nin ileri gelenleri futbola da el atmış, İttihat Spor adıyla bir de kulüp kurmuşlardı. Şimdi Taksim'de-ki Gezi Parkın yerinde eskiden gayet ilkel, güya bir stadyum vardı ama aslında burası alelade bir düzlük olup, Taksim Kışlası'nın talim ve içtima alanıydı. Kadıköy'ün tek stadyumu ise, İngilizlerin elindeydi. Zamanın "Şehremini" (Belediye Başkanı ve Valisi) Operatör Dr. Cemil Topuzlu, gayet pratik bir zekâya sahip olup, iş bitirici bir adamdı. O sıralar memleketin bir gailesi de İngiltere'ye sipariş edilmiş, parası ödenmiş savaş gemilerini İngilizlerin elinden alabilmekti. Savaş başlayınca İngiltere gemileri vermedi. Bunu fırsat bilen Şehremini Topuzlu, The Union Club'ün sahasına el koydu ve burayı İttihatspor'a verdi. Başına da Kadıköy yakasının önde gelen İttihatçılarından Aydınoğlu Reşit Bey getirildi.

Ne yazık ki İttihatspor buranın keyfini süremedi. Savaşın ardından yerle bir olan İttihatçılardan kaçan canını kurtarmış, kaçamayan Malta'yı boylamıştı. Kurucu partisi yok olan İttihat Spor da can çekişiyordu. Ancak Aydınoğlu Reşit Bey ne pahasına olursa olsun kulübe ve sahasına sahip çıkmakta kararlıydı. Ama iktidar artık İttihatçıların kanlısı İhtilafçılar eline geçmişti. Bunlar da hasımlarından arta kalmış ne varsa, taşınır-taşınmaz tüm mal varlığının üstüne konmaya çalışıyorlardı. Ne var ki kulübün cengâver sporcuları her gün burada barikat kurup bekleyerek stadyumu İhtilafçıla-ra kaptırmadılar.

Fenerbahçe ise bu sıralar, tarihinin belki de bugünkünden bile karanlık bir dönemini yaşıyordu. İngilizler'in gözüne girmek için Fenerli yöneticiler, işgal güçlerinin futbol takımıyla maç üstüne maç yaptırıyorlardı. Ancak İhtilaf-çı iktidarın ömrü pek uzun olmadı. Ankara'da yeni bir hükümet, yeni bir devlet kurulmuştu.

Aydınoğlu Reşit Bey ileriyi gören bir adamdı; Yeni düzende, İttihatçıların malı stadyumun elden gideceğini biliyordu. Bunun için mülkü, kullanım hakkını saklı tutarak Milli Emlâk'e verdi. O sıralar Ankara'da İstanbul'a "dargındı". Kimse İstanbul'un yüzüne bakmıyordu ve artık eski başkente hiç yatırım yapılmıyordu. Bu hal, Ankara belini doğrultuncaya kadar sürdü. Savaşı kazanılmıştı ama halen Anadolu Türkleştirilememişti. 1925'teki Mübadele ile Anadolu'dan Rumlar çıkarıldıktan sonra sıra, Osmanlı'dan geriye kalmış ne varsa hepsinin imhasına gelmişti.

Yapılacak işlerden biri de halen faaliyette olan İttihatsporu kapatmak ve mal varlığına el koymaktı. Bu konulardaki uzmanlığını Mübadele işlerindeki başarıyla kanıtlayan, Varlık Vergisi'nin mucidi Maliye Bakanı Şükrü Saraçoğlu çıktı sahneye. Aydınoğlu Reşit Bey'i karalar bağladı. Çünkü işte şimdi çetin cevize çatmıştı.

Önce ihtar geldi, ardından baskı ve tehditler. Aydınoğlu Reşit Bey direndi. Baktılar zorla olmayacak, para teklif ettiler. I-ıh! Buna da yanaşmadı. Saraçoğlu gelişmeleri Ankara'dan takip ediyordu. İttihatsporu kapatacak bir katakulli olmadan bu iş halledilemeyecekti. Bunun için Meclisten tek maddelik bir yasa çıkartılmasına ön-ayak oldu. Yasaya göre, spor tesisleri ve semt sahalarının nasıl kullanılacağı belirlenmişti. Yasa ile birlikte, aynı semtte faaliyet gösteren takımlardan, üye sayısı fazla olan takıma imtiyaz sağlanıyordu. Böylece, İttihat Spor'un üye sayısı düşük olduğundan arazinin kullanım hakkı Fenerbahçe'ye devredildi. Ancak arazi halen Milli Emlâk malıydı. Saraçoğlu, bu durum karşısında yine devreye girerek sorunu çözdü; bakanlık yetkilerini kullanarak araziyi '1 lira' karşılığında Fenerbahçe'ye sattırdı.

Burada tesis olarak, İngilizlerden kalma ahşap, tek katlı bir gazinodan ve soyunma kabinlerinden başka bir şey yoktu. Modern bir stadyum yapılması fikri ilk kez 1950 yılında gündeme geldi. Celal Bayar, Ankara'da kendisini ziyarete gelen kulüp yöneticilerine, "Rahat olun, sizi bu müşkülden kurtarmayı vazife sayarız" dediyse de bu vaat lafta kaldı ve Fenerbahçeliler, bir stadyuma sahip olabilmek için 30 yıl daha beklemek zorunda kaldılar. Nihayet 8o'li yılların başında inşaat başladı.

1982'de stat kısmen bitti. Başkan Aziz Yıldırım, ancak 10 bin kişilik bir semt stadyumuna elverişli olan bu araziye, 70-80 bin kişilik bir stadyum yaptırmıştı. Bağdat caddesinin hemen başına yapılan stadyum, maç günleri Kadıköy'ü cehenneme çevirdi. Hemen önünden otoban geçmesi, otoparkının olmaması, yanı başında bir lise ve bir ilkokul bulunması, inşaatın izin, ruhsat ve Anıtlar Kurulu'yla olan ihtilafları bile bu hilkat garibesi stadyum engelleyemedi.

Dünyanın belki de 'gecekondu' zihniyetiyle yapılmış tek stadyumu olan bu tesise Şükrü Saraçoğlu adı verilmişti. Stadyumun kendisi gibi adı da yanlıştı. Çünkü bu arazinin kazanılmasını sağlayan kişi aslında Cemil Topuzlu'ydu. Ancak Topuzlu şanssızdı çünkü onun günümüzde de etkin olan torunları yoktu. Saraçoğlu ise şanslıydı, çünkü torunu Rüştü Saraçoğlu, Turgut Özal'ın, daha sonra da Tansu Çiller'in (şimdi de Koç'un) ekonomi prenslerinden biriydi ve dedesinin kurduğu Merkez Bankası'nın başkanıydı. Başı sıkışan her Fenerbahçeli yönetici ona koşuyordu.