Üstünden düşen bol haki pantolonu, beyaz uzun gömleği, jean montu, kenarına kırmızı fular bağladığı sırt çantasıyla, oldukça havalı bir kızdı. Dikkatle incelendiğinde güzel sayılmazdı ama ilk bakışta dikkat çekiyordu. Vapurda az ...

Üstünden düşen bol haki pantolonu, beyaz uzun gömleği, jean montu, kenarına kırmızı fular bağladığı sırt çantasıyla, oldukça havalı bir kızdı. Dikkatle incelendiğinde güzel sayılmazdı ama ilk bakışta dikkat çekiyordu. Vapurda az ötemdeki masanın iskemlelerinden birini çekti, oturdu. Çaycıya "portakal suyu var mı?" diye sordu. Çaycı, çay tepsisindeki, tortusu bardağın dibine çökmüş üç portakal suyundan birini verdi. Kız bardağı dudaklarına götürdü, tam yudum almak üzereydi ki, çay ocağında, tezgahın arkasında duran delikanlı "Bir dakika, küçük hanım, içmeyin, size taze sıkayım" dedi.

Beş altı portakalı ortasından ikiye böldü, sıktı ve tezgahın altından geçerek kızın yanına gitti, bardağı kızın eline verdi... Tezgahın arkasına döndü. Kızın yudum yudum içmesini hayranlıkla izledi. Gözlerini bir an olsun kızın dudaklarından ayırmadan... Kız bardağı masaya bıraktı, boynundan sallanan deri kılıfın içersinden cep telefonunu çıkartarak bir numara çevirdi... İskemlesini denize denize doğru döndürdü, ayaklarını karşısındaki iskemleye uzattı ve sohbete koyuldu. Tezgahtaki delikanlı bir an kararsız kaldı. Sonra, elindeki büyükçe beyaz bezi, çaydanlıkların üstüne doğru fırlattı, çay ocağını terkederek vapurun açık bölümüne geçti ve kızın tam karşına oturdu. Kız içerde, çocuk dışarda, aralarında cam... Çocuk gözlerini kızdan bir an olsun ayırmıyor... Kız baştan beri olan bitenin farkında değil, gözleri denizde, sohbet ediyor. Zaman zaman gözlerini denizden ayırıp çocuğun yüzünde sabitliyor ve dalgın bakışları çocuğun gözlerinde, konuşmayı sürdürüyor. Kız, bakışlarının, dakikalarca, kendisi için sorumlulukların askıya alarak çay ocağını terkeden delikanlının gözlerinde olduğunun farkında bile değil. Bakışlarını bazen uzaklara, denize kaydırıyor; bazen denizle kendisinin arasına giren delikanlının gözlerine...

Vapur iskeleye yanaşıyor... Kız ayağa kalkıyor, delikanlı koşarak içeri, kızın yanına geliyor. Kız telefonu omuzuyla kulağı arasına sıkıştırıp, bir yandan konuşmayı sürdürüyor, bir yandan sırt çantasını diziyle göğsü arasına kıstırarak beceriksiz hareketlerle içinden cüzdanını çıkartmaya çalışıyor.

Çocuk "müsaade edin" diyor ve kızın kucağındaki çantanın fermuarını boydan boya açıyor. Kız çantaya elini daldırıyor, cüzdanı buluyor, içinden bir miktar kağıt para çıkartıyor; hala telefonda... Sesi son derece yumuşak, belli ki sevgilisiyle konuşuyor... Sevgilisi kızı güldürüyor, kız boğuk bir sesle, küçücük bir kahkaha atarken avuçlarını açarak içindeki paraları çocuğa gösteriyor... Gözleriyle çocuğa portakal suyunun parasını almasını söylüyor... Delikanlı kızın avuçlarından parayı alıyor. Çantanın fermuarını kapatıyor. Kız sohbetini bozmadan, bakışlarıyla çocuğa teşekkür ediyor. Çaycı arkasından bakakalıyor. Biliyorum, daha önce hiçbir kıza, belki sevgilisine bile, elleriyle portakal sıkmamıştı. Bundan sonra da sıkmayacak.

Kayseri'nin Balcıçakırı köyünde çaycılık yapan 57 yaşındaki Cuma Akçakoca, iki yıl önce karşılaştığı ve o günden beri aşkından yanıp tutuştuğu turist Anisha'yı bulması için Vali Nihat Canpolat'tan yardım istemiş. İki yıl önce bir turist kafilesine türkü söylemiş Cuma. Dinleyenler arasında bulunan, 30-35 yaşlarındaki bir kadın, Anisha, türkü bitince boynuna sarılıp yanağına bir öpücük kondurmuş Cuma'nın. İlk ve son görüşmeleri bu... Anisha'nın aşkı büyüdükçe büyümüş, karasevdaya dönüşmüş. "34 yıllık eşim Fatma'nın ve altı çocuğumun onayını alarak çıktım yola" diyor Cuma "Ona kavuşamazsam, kahrimdan ölürüm" Biliyorum, Fatma, 34 yıllık eşi Cuma'nın boynuna sarılıp, onu bir kez bile 'sıcacık' öpmemişti. Biliyorum, Cuma 'nereli' olduğunu bile bilmediği Anisha'sına kavuşamayacak. Ama yaşlı çaycı için hayat, hiçbir zaman eskisi kadar 'yalnız' olmayacak.

Bir ıslak öpüş, bin sevişmeye bedeldir. (İran Atasözü)