Mamak’tan yazdığım “A-Blok / Görülmüştür” damgalı mektupları yıllar sonra bulmuştum; babamın ölümü ardından, çekmecelerini karıştırırken.

Mamak’tan yazdığım “A-Blok / Görülmüştür” damgalı mektupları yıllar sonra bulmuştum; babamın ölümü ardından, çekmecelerini karıştırırken. Hepsi tarih sırasına göre dizilmiş, özenle bağlanmıştı.

Kendi yazdığım mektupları okudum sonra. Tek tek ve defalarca. Görüleceğini, bir yabancının süzgecinden geçerek gideceği bilinerek yazılan mektuplar; hiç de edebi şahaserler gibi değillerdi,  saklanmaya değecek. “Nasılsınız? İyi misiniz? Annem nasıl? Beni merak etmeyin, ben çok iyiyim. Filancaya selam…”

İşte altı üstü bu yazılanların. Ama, demek ki, dışarıda da içerdeki gibi okunurmuş içerden gelen mektuplar. Yoksa neden yıllarca saklansın ki?

İçerde mektup alıp okumanın tadını ancak mahpus yatanlar bilir. Mazgaldan uzatılan mektubu alır çekilirsiniz en sevdiğiniz köşesine koğuşun. Öyle cart diye yırtılmaz zarf. Adres bile okunur defalarca. Yazınının üzerinden geçersiniz parmağınızın ucuyla, yazan eli okşar gibi. Sonra, yudum yudum içersiniz her sözcüğü. Ardında saklı derin anlamları hissederek.

Her mektup bir bayramdır içerdeki için. Özgürlükten kanatlanıp gelmiş beyaz bir güvercin gibi konar avucuna zarf; güvercin yumuşaklığında ve sıcak.

Bayram içerde de bayramdır. Sanmayın ki, demir kapılardan, parmaklıklardan geçip içeri giremez bayram. Mamak’ta bayram bizim yaptığımız tatlılar değildi sadece. Fazladan ısmarlanan çay da değildi.

Demek zalim de bayrama bir anlam veriyordu kendince ki, dayak olmazdı o gün. Ya da az olurdu. Etli yemek gelirdi. Ve pirinç pilavı... Yuh olsun bana ki, unuttum o günleri şimdi de, peş peşe üç tabak pirinç pilavını mideye indirdikten sonra bile, daha yok mu diyorum.

Oysa, Mamak’taki bayramlarda, bir bilemedin iki kaşık düşerdi pirinç pilavı adam başına. Yarım ekmeği yarar, içine serpiştirirdik o bir- iki kaşık pirinci. Eh, bir kaşık büyüklüğünde de et düştüyse işte, onu da yaydın mı ekmek arasına, yum gözünü ısır artık. Bayram gelsin ağzına!

İçerdeyseniz eğer, siyasetten, muhalifsinizdir mutlaka. İçerdeki muhalif vatanseverdir de; hem öyle koftiden değil, dışarıdakiler gibi. Her şeyini sever vatanın!

Dışarıdaki bir Kürt sanatçının “son” röportajını okudum dün. Son röportaj, ama “en son” değil. Allah ömür verir, daha çok röportajlar verir o da.  Siyasete girmeye niyetli. Hangi partiden sorusuna şöyle yanıt vermiş: “Şimdilik aklımda parti yok. Ama ben iktidar olandan yanayım. İstediklerimi gerçekleştirebilmek için böylesi daha iyi. İktidar partisi olursa olur, yoksa bağımsız adaylığımı koyarım.”

“Ama ben iktidar olandan yanayım” cümlesinin altını çizdim okurken.

Bir başka Kürt sanatçının, üstelik Kürtçe de bilmiyor, “son” röportajını okudum peşinden. Gerçekten son; çünkü dışarıda ama içerdeymiş gibi yaşayarak son günlerini, ölüverip gittiğinden gurbette, bir daha kimseye röportaj veremeyecek. Başı belaya da girmeyecek artık!

 “Eh, sistemi eleştiren ve her daim muhalif bir adamım: Benim başım nasıl belada olmasın?” demiş o da. İktidardan yana olanın tam tersi bir yerde durduğundan, dışarıda ama içerde gibi özlediğinden memleketi; “Sokakta Türkçe küfreden polisimizi bile özledim gözüm, gerisini sen düşün” diye anlatmış özlemini.

Böyledir içerdekiler; “hapishanelerini bile severler memleketin.”

İçerde gazeteciler var bugün. Sayıları 50’yi bulan. Ve içeri girebilecek olanlar, yüzlerce. Yazdıkları yüzünden;  Mersin’de, Diyarbakır’da, Silivri’de, Sincan’da, Malatya’da, Edirne’de, Adana’da, Antakya’da, Tekirdağ’da, Bitlis’te, Gebze’de, Kandıra’da, Van’da yatan gazeteciler var… Bayram onların koğuşlarına da gelmiştir şimdi.

Arayıverin internette, adlarını da adreslerini de bulursunuz. Geç oldu diye düşünmeyin. Bir kart gönderin dışarıdan içeriye. Bilsinler ki yalnız değiller, unutulmadılar.

Dışarıda “iktidar olandan yana olanlar” mı özgürdür aslında, yoksa hapis gibi yatıp gurbette “Türkçe küfür eden polisini özleyenler” mi? Takılmayıp şimdi buna, bir kart gönderin içeriye. İçerden de onlar yazar; özgür kalemleri yüzünden tutsak gazeteciler…

Bayramları kutlu olsun!