Yargıtay C

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok’un, AKP tüzüğündeki bazı hükümlerin Siyasi Partiler Yasası’na aykırı olduğunu ileri sürerek, ihtar istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurması, siyasal partilerimiz üzerine bir kez daha düşünmeyi gerektiriyor.

Neyi yasaya aykırı bulmuş Başsavcı? Genel başkana tanınan yetkileri içeren 39/son, 40, 50/4, 62/1-2, 70/son ve 126. maddeleri. Siyasi partilerde genel başkan sultası olduğuna, varlıklarını demokrasiye borçlu bu partilerin parti içi demokrasiden hiç hoşlanmadıklarına ilişkin yaygın yargının AKP tüzüğündeki yansımalarına işaret etmiş yani. Peki, AKP tüzüğündeki o maddeleri değiştirse sorun çözülecek mi? Hayır! Tüzüğünde o maddeler olmayan partilerde liderin durumuna bakın bir. Muhalefetsiz yapılan genel kurulları mercek altına alın.

Bu işi en iyi yapacak olanlar da, bu partilerde çalışmış, içerden gözlem olanağı bulmuş kişiler. Onlar, içinde çalıştıkları partiler hakkında tarihe kayıt düştükçe, dışı bizi yakan koca siyasi partilerin içinin kimleri yaktığı daha iyi görülüyor. Sorun sadece tüzüklerde değil, demokrasi kültürümüzde ve yıllar yılı ülkeyi yöneten partilerin totaliter eğilimler üreten yapılarında.

Haluk Özdalga bir inşaat yüksek mühendisi. Kuruluşundan itibaren DSP’de önemli görevler aldı. CHP içinde çalıştı. Sosyal demokrasi için bedeniyle, kafasıyla, yüreğiyle çabalayanlardan biri. Bu alandaki son katkısı “Kötü Yönetilen Türkiye Örnek vaka DSP” kitabı oldu. Haluk Bey, DSP’deki deneyimlerini bir toplumbilimci titizliğiyle irdeleyip kitaplaştırmış. “Türkiye’nin başarısızlığının önemli nedenlerinden biri, bir kurum olarak siyasi partilerdeki çürüme” diyor ve bu çürümenin başlıca partilerin hepsini kapsadığı nı söylüyor.

Örnek vaka olarak ele alınan DSP’den aktarılanlar ise traji-komik nitelikte. Belki, iyiki de öyle demek gerek, çünkü bu sayede kimi yıllarca Türkiye’yi yönetmiş ve yönetmekte olan partilerdeki yapısal çürümenin altı daha kolay çiziliyor.

DSP’nin ilk yıllarında İstanbul il başkanlığı yapan Seyfettin Gürsel’in göreve gelişi oldukça ilginç. Bülent ve Rahşan Ecevit çifti, “fazla yetenekli” buldukları için Gürsel’in il başkanlığına uzun süre itiraz ediyorlar. Yoğun istek ve ısrar sonucu Gürsel’i bu göreve getirmeyi kabul ediyorlar ama bir önkoşulla:

-İl başkanı olacaksın ama örgüt işlerine karışmayacaksın!

80 öncesi Tunceli’de CHP’den belediye başkanı olan Veli Aytaç da DSP’ye gönül verenlerdendir. Canla başla çalışır. Ama Rahşan Hanım Veli Bey’e görev vermek istemez. Nedenini soran Özdalga’ya verdiği yanıt da ilginçtir:

Ben Veli Aytaç’ı istemiyorum. Çünkü çok hırslı ve istekli. Ne zaman Tunceli’ye DSP bürosuna telefon etsem, hep orada, telefona o çıkıyor ve parti ofisinde buluyorum onu.

DSP’nin bir işçi ve köylü partisi olarak kurulması amaçlanmıştır. 612 kurucunun yarısı Celal Kürkoğlu’nun çalışmaları sonucu Doğu ve Güneydoğ u illerinden gelir. Yüzölçümü en büyük ilimiz olan Konya’dan 7 kurucu bulunmuştur. Bunların yedisi de Kadınhanı ilçesine bağlı Atlantı köyündendir. Neden mi? İşte Rahşan Ecevit’in Konya’dan kurucu bulan Musa Karakurt’a talimatı:

-Kurucuların hepsi köyden, senin köyünden, güvendiğin kişilerden olsun. Şehirden gelenler laf dinlemiyor, onları kontrol etmek zor oluyor.

Böylece kurulan DSP, Beşevler’de bir genel merkez binası kiralar. Binaya havagazı, telefon ve elektrik-su bağlatmak için üç MKYK üyesi görevlendirilir. Bu üç MKYK üyesi partinin en üst karar organı olan MKYK’ya yaptıkları çalışmalarla ilgili uzun raporlar sunarlar. MKYK’da ciddi bir konunun tartışılamamasından rahatsız olan Özdalga, dayanamaz ve ortaya bir soru atar: “Neden havagazı abonesi oluyoruz? Tüpgaz kullanalım, daha ucuz olur.”

Özdalga’ya göre, DSP tarihindeki ilk gerçek ve demokratik tartışma bu konuda olur. Uzun bir tartışma süreci sonucu Rahşan Hanım kararını verir: “En iyisi arkadaşlar, bunu Bülent’e soralım.” Ve kalkıp iç odadaki telefona gider.

Nasıl? Yoksa başlık “Ah şu partiler” değil de “Vah şu partilere” mi olmalıydı?