Bizler çoğu zaman farkında olmasak da yaşamımız aslında bir düzen, bir intizam içerisindedir. Alışkanlıklarımız da bu düzen içerisinde yerini almıştır. Evde...

“ Ey gemilerile birlikte yiten denizler

   Ve Bağlı limanlardır. Ki unutulmasın

   Gerçeklikte, gemiler terk etmektedir fareleri..”

                                                        Ece Ayhan

Bizler çoğu zaman farkında olmasak da yaşamımız aslında bir düzen, bir intizam içerisindedir. Alışkanlıklarımız da bu düzen içerisinde yerini almıştır. Evde, işyerinde, sık gittiğimiz mekânlarda genellikle hep aynı yerde otururuz. Bir gün önce oturduğumuz masayı arar hep gözlerimiz. Ezberlenen caddelerden, aşina kaldırımlardan gider, geliriz. Berberimizi, kuaförümüzü kolay kolay değiştiremeyiz. Pilavdan bulgura ya da bulgurdan pilava geçişimiz hep zor olmuştur. Tuttuğumuz takımın yıllar içerisinde başkanı, antrenörü, oyuncuları değişir bizse onu değiştirmeyi hiç düşünmeyiz.

Bir haftadır işim gereği yurtdışından gelen konuklarımla beraberdim. Yurdum insanı ağzıyla sıralı-sekili işlerle uğraştım.

Bir yıldan fazla bir süredir BirGün’e ara vermeden yazdığım yazılarım da hayat boyu uğraştığım sıralı-sekili işlerden biri oldu.

Pazartesi akşamı BirGün’de Melih Pekdemir’in yazısını okuyunca dağınıklığında bir lezzeti olduğunun farkına vardım. Hemen bu doğrultuda verdim ilk kararımı; Alican ve Ceren’e bir daha odanızı toplayın demeyecektim.

Bazı günler sakal traşı olmasam da olurdu.

Lakin  toplantılar konusunda ikircikliydim. Zaman konusunda dakik olduğum toplantılara geç gitsem zaten hep geç gelmeyi gelenek haline getirenlere uyum sağlamış olacaktım. Tersi dakikliğe devam etsem bu kez de kendi iç uyumumun düzenli sınırları dışına çıkamamış olacaktım. Sonuçta Gani Müjde’nin “Ya benimsin ya kara toprağın ya da arasını bulalım” formülünü seçtim. ( Bu arada ortayolcu vb laflara kulağım tıkalı boşuna fısıldaşmayın...)

Hayri Kozanoğlu’nun bütünlüklü yazı öneri ve taleplerini daha sonra değerlendirmek üzere sırasız- sekisiz, dağınık, kendi başına buyruk bir yazı yazmak kararımı şimdi  ete kemiğe bürünme zamanı…

Her ne kadar dağınıklık hakkımı kullanacağım desem de yazının yerel seçim süreci ve Türkiye iç politikası dar alanında kendine göre bir tertip içereceği de kaçınılmaz olacak.

Çarşaf, Kuran kursu açılımları ve tarikat orijinli adayları ile Baykal ve partisinin dağınık düzen seçim çalışmalarından pek söz etmeye herhalde gerek yok diye düşünüyorum. 

Tamamen duygusal siyasal likidite sunumu ile sürece katılan AKP ve Erdoğan’ın  ise zaafları birer birer su yüzüne çıkmakta. Ankara kaşarına duyulan zaaf gibi örneğin..

Hayvanlar alemindeki benzetmelerden dolayı karikatür sanatçıları ile mahkemelik olan Başbakan bu kez de hayvan besleyen gazeteciler ile uğraşır oldu. Anlaşılan o ki Erdoğan hayvan sevgisi konusunda da zaafa sahip. Sırtından Başbakan atan atların bulunduğu bir ülkede hayvanların da onu pek sevmediği anlaşılıyor.

İsrail Başbakanı’na argo deyimle fırça atıp, posta koyan maço Başbakanımızın bu özelliğinden de kuşku duyulmaya başlanmış. Hayvanlarla arası açık olduğundan yola çıkarak aslında evinde akvaryum da olmadığını Temel kulağıma fısıldadı geçenlerde bir ara.

Bir de seçim sürecine karınca kararınca “Divriği, Geçit, Hopa, daha fazla özgürlük, dayanışma” sloganıyla halk iktidarı yoluna baş koyanlar bulunmakta.

Hopa’da, Geçit’te, Arguvan’da, Antalya, Serik, Karataş’ta. Ürgüp’te, Çeştepe’de, Karşıyaka’da...

Yurdun köşe bucağındalar..

Ahh bakın  bu süreçte bin bir bahane ile vicdan rahatlatmaya eğilimli ‘solcuların’ hâlâ arkasında durmayı sürdürdüğü gemi küskünlerini az kaldı unutuyordum.

Gemiye  küsüp terk ettiğini söyleyenleri Ece Ayhan’a havale ediyorum. Sanıyorum bu dağınık yazıya onun yukarıdaki dizeleri bir parça olsun çeki düzen verecektir.