Şu yıkılası (tekrar kurulmak üzere) dünyada insanlar çeşit çeşit, fikirler başka başka. Örneğin birisinin “deli” dediğine bir başkası, “aklın hegemonyasından kurtulmuş” diyebiliyor. Aslında bana da bu hegemonyadan kurtulma lafzı daha yakın geliyor. Neyse uzatmayalım; vaktin birinde aklın hegemonyasından kurtulmuşlar tedavi edilmek üzere tutuldukları sağaltımevinden sabahları kaçar, akşamları yara bere içinde geri dönerlermiş. Bu garip hali merak eden ilgililer bir gün bunları takip etmişler. Etmişler de ne görmüşler dersiniz? Sabah, bütün kaçaklar en yakın bahçeye dalıp kocaman bir armut ağacına birer birer tırmanırlarmış. İçlerinden birini yerde bırakıp hep bir ağızdan aşağıya şöyle haykırmaktaymışlar:
- Oldu mu?..
Yerdeki de;
- Oldunuz, der demez hepsi kendisini sapır sapır aşağıya bırakır ve bu garip oyunu akşama kadar sürdürülermiş.
Deliliğin bin bir çeşidi vardır. Sabit fikir dedikleri takıntı da bunlardan biridir.
Şimdi bakıyorum da Başbakan da Meclis'te, bir seyahat esnasında, medyada, sokakta, bir toplantı ya da cami çıkışında, hemen her yerde, Başkanlık sistemini ima edip bağırıyor;
“Oldu mu?.”
Lakin, bir türlü beklediği, "Oldu” yanıtını alamıyor. O öyle dalda sallana dururken, anlaşılan birileri ısrarla dolunayı bekliyor.
O dolunayı bekleyen muhteremlerden(!) biri de H. Celal Güzel. Hazret, iade-i itibar meselesini gündemine alıp Menderes'i yere göğe sığdıramazken CHP'nin Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına iade-i itibar istemine ise “tek kelime ile hafifmeşreplik” diye yanıt vermiş. Bununla da yetinmemiş, ODTÜ'de Başbakanı protesto edenleri de, “1980 öncesindeki marksistlerin müzelik kalıntıları olan bir avuç ulusalcı faşist” diyerek saldırganlıkla suçlamış.
Anlaşılan o ki, ay ışığını beklerken içinde yaşadığı karanlıkta, likantrofik hezeyanlar içinde.
Neredeyse her 10 tanesinden 9'u sermayenin elinde yoğurulan medyanın içinde bu hedef gösteren, salya köpük küfürler savuranlardan çuvalla var. Bu durum bu güne mi özgü derseniz, elbette ki hayır.
Geçenlerde elime,1976 yılında alınmış bir Doğan Nadi kitabı geçti.1946-1969 yılları arasındaki gelişmelerin kısa fıkralar halinde anlatıldığı bir kitap. Doğan Nadi, 16 Eylül 1952 tarihli bir yazısında Çorum Demokrat Parti Kongresine atıfla dile getirilen taleplere dikkat çekiyor ve Menderes'in tepkisizliğinden yakınarak "insaf yahu" diyerek yazısını bitiriyor. Menderes'in bırakın tepki vermeyi tam aksine yön verdiği talepler ise şunlar; “Mahkemelerde Kuran'la yemin, mayolu kadın, dans ve balo yasağı, mekteplerde Kuran okutulması, kadın memurların işten atılması, vs.vs..”
Bu ve benzeri talepler size bugünden bir şey çağrıştırmıyor mu? 60 yıl sonra değişen ne?
Menderes'ten Tayyip Erdoğan'a 60 yıl gericilik, yobazlık baki kalmış, bu gün anmasına bile tahammül edilemeyen Maraş Katliamı ve benzerlerinde binlerce insan katledilmiş, inkar politikaları ile Kürtler dağa zorlanmış ve yaratılan içsavaş ortamında binlerce insan ölmüş.
Aradan geçen 60 yılda katiller değişmiş ama maktul (halk) değişmemiş. Bütün bu gerçeklik ortadayken aradan geçen 60 yılda hükümet olanlar -ülkesini pazarlamakla mükellef olanlar, yeni liberal yıkımın taşeronları, emperyalizme biat etmiş el pençe divan duranlar, ülkesinde iç savaş yaratıp binlerin ölümüne neden olan eli kanlı katiller, halkın varlıklarını sermayeye aktaranlar, yalan, dolan, talanı iş edinmişler, işkenceciler- sanki çok itibarlı imişler gibi Menderes'e iade-i itibar gündeme getirilmekte.
Altmış yılın çürümüş armutları ve günümüzün çürümekte olanları... Gübreleri bile bu toprağa zarar iken zaman süpürüp, toprağı ak etmenin zamanı değil mi?

Not: Bir bilgecik Ana'yı uğurladık. Geride bıraktığı güzellikler ve güzel anılarla yaşayacak. Acımızı paylaşan dostlara teşekkür ediyor, zaman onların elini bırakmasın diyorum.