Geçtiğimiz günlerde Mısır’da yaşanan büyük felaketin adını “futbol terörü” olarak koydular hemen.  Belki biraz olayı yumuşatmak, biraz magazinleştirmek amaçlı olsa da bu isimlendirme, aslında çokça haksızlıktan ibaretti. Elbette şaşırmadım. Hele hele ter türlü namussuzluğun futbola yüklendiği bir ülkede, böyle bir şeye şaşırmanın mümkünü olmaz…

Adam gider şike yapar, futbol suçlanır, teşvik verir, suçlu yine futbol olur. İddaa firmaları piyasayı kırar geçirir, bütün yamukluk futbola mal edilir. Hükümet açık açık futbolu siyasetin merkezine çeker, arıza yine futbolda aranır…

Mahkemeler,  7 aydır içeride yatan sanıkları bir türlü yargılayamaz, problem yine futbolda olur. Kar yağar, yağmur yağar zemin bozulur, ihale hep futbola kalır…

Mısır denilen ülke de bize benzer zaten.  Ya da biz onlara… Bizim 75 milyonluk bir nüfusumuz var, onların 80 milyon. Beklenen yaşam süresi bizde 73, onlarda 72 yıl. Tabii doğal yollardan ölünebilirse! Hatta 5 yaş altı çocuk ölümlerimiz bile benzeşiyor Mısır’la. Dünya Bankası Kalkınma Verilerine göre Türkiye’de 5 yaş altı ölüm oranı 1000’de 17,6 iken, Mısır’da 1000’de 21,8’miş…

Daha dün savaştan çıkmış Bosna Hersek’te bu oranın 1000’de 8,4 olması ya da eli yüzü düzgün bir ülke olan Finlandiya’da bunun 1000’de 3 olması kimin umurunda olur bilemiyorum…

Tabii böyle benzeşmelerin tesadüf olmaması gerekiyor. Yani bilimsel dayanaklar olmalı altında. Aynı dini paylaşan bu iki ülke, aynı zamanda muhteşem tarihi geçmişlere de sahipler. Coğrafyaları üzerinden her ikisinin de birçok medeniyet gelip geçmiş ve hepsi kendi kültüründen izler bırakmışlar giderlerken. Gerek tatil turizmi, gerekse kültür turizmi açısından iki ülke de dünyanın en önemlileri arasında sayılıyorlar.

Elbette bizimle Mısır arasındaki benzerlikler bunlarla sınırlı değil. Dile kolay, Osmanlı İmparatorluğu döneminde 400 yıl eyalet olarak yönetmişiz bu koca ülkeyi. Yani aramızda sadece yukarıda saydığım benzerlikler yok. Resmen organik bir ilişki de yaşanmış vakti zamanında…

Hal böyle olunca hayatın içindeki manzaraların benzeşmesi de gayet normal geliyor insana. Aramızdaki tek ve en büyük fark bizim Avrupa’ya olan yakınlığımız sadece.  Yoksa yönetim şekli filan Mısır’la aynı. Orada da gazeteciler tutuklu burada da. Orada da öğrenciler çilekeş burada da. Orada da demokrasi mumla aranıyor, burada da… Hatta bizim başbakan onlar için diktatör diyor ya, gidin sorun bir bakalım onlar bizimki için ne diyor?

İyi de, konunun spor sayfasıyla ne alakası var diye soranlar olabilir. Var dostlar, var…

Al Masry ile Al Ahly takımları arasında oynanan maçta çıkan olaylar ne Luzhniki faciasıyla benzeşir, ne Sivas-Kayseri olaylarıyla, ne de başka biriyle. Çünkü kamuoyuna “futbol terörü” olarak servis edilen şey, aslında iktidar teröründen başka bir şey değildi. Muhalif olduğu her daim bilinen Al Ahly taraftarlarının cezalandırılmasıydı resmen…

Bizdeki iktidarın kendi muhalifi olan gazeteci, sendikacı, öğrenci vs. gibilerine nasıl davrandığını iyi biliyoruz. Futbolda henüz böyle güçlü bir karşı duruş olmadığı için bu ölçekte bir saldırıyla tanışmadık henüz. Yine de iki ülke birbirine böylesine benziyorsa eğer, futboldaki olası saldırılara da hazır olmak lazım.

Üstelik sonunda suçlunun yine futbolun kendisi ilan edileceğini bile bile! Yani bence…