Avrupa Sosyal Forumu'na önümüzdeki yıl Yunanistan, bir sonraki yıl ise muhtemelen Türkiye ev sahipliği yapacak. 2006'da bu tür bir Foruma ev sahipliği yapabilmek için o ana kadar sosyal hareketlerin Türkiye'de derlenip toparlanması gerekiyor.

Mahir KANAAT

Avrupa Sosyal Forumu'na önümüzdeki yıl Yunanistan, bir sonraki yıl ise muhtemelen Türkiye ev sahipliği yapacak. 2006'da bu tür bir Foruma ev sahipliği yapabilmek için o ana kadar sosyal hareketlerin Türkiye'de derlenip toparlanması gerekiyor. Bunun için, toplumun özellikle emekten yana örgütlü kesimlerinin başta sendikalar olmak üzere tüm demokratik kitle ve meslek örgütlerinin üzerlerindeki ölü toprağının atması gerekiyor. Bu örgütlerde bu tür bir canlanma olmadığında, toplanacak Sosyal Forum doğaldır ki cılız, heyecansız bir Forum olacaktır. Şurası bir gerçek ki, ülkemizde uygulanmakta olan mevcut IMF-Dünya Bankası (DB) patentli programla her geçen gün varolan sosyal haklarımız bir bir tasfiye edilmeye çalışılmaktadır. 2005 yılında bu süreç yeni bir stand-by ile üç yıl daha uzatılacaktır. 2006 yılına gelindiğinde Sosyal Devlet adına kazanılmış ne kadar hak varsa bunların neredeyse hepsinin tasfiye edileceği aşikardır. Böyle bir ortamda, bırakınız bir Foruma ev sahipliği yapmayı bu sahipliği üstlenecek sosyal hareketlerin belki de varlığı bile tehlikeye girmiş olacaktır.

SOSYAL DEVLETTE TASFİYE

Nitekim IMF-DB patentli programı arkasına alan AKP Hükümeti, bu hedef doğrultusunda her geçen gün yeni bir atağa girişmektedir. Kamu Yönetimi Temel Kanunu ile istediği sonucu alamayan Hükümet, taktik değişikliği yaparak bu yasanın içindeki maddeleri tek tek yasa haline getirmektedir. Bugün Meclis'te olan SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığı'na devri ve Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nün kapatılmasına ilişkin yasa tasarılarının anlamı budur. Sözde "Sosyal Güvenlik Reformu Tasarısı" ise yakın zamanda gündeme getirilecektir. Bu son düzenlemenin nihai amacı, sağlık sisteminin özelleştirilmesidir. Zaten, SSK hastaneleri bu amaçla Sağlık Bakanlığı'na devredilmek istenmektedir. Nitekim bunun açık kanıtı, Sağlık Bakanlığı'na bağlı hastanelerin satılması yetkisinin 20 Temmuz 2004 tarih ve 5220 Sayılı Kanun ile özelleştirilmeden sorumlu Maliye Bakanlığı'na verilmesidir. Açıktır ki, bu düzenlemenin ardından devlet sağlık hizmeti vermeyecek, sağlık hizmeti satın alacaktır. Bu son düzenleme ile sağlık yardımlarının kapsamı daraltılacak, kapsamı aşan sağlık hizmetinin bedeli halka yüklenecektir. Sağlık hizmeti alabilmek için Emekli Sandığı, SSK ve Bağ-Kur iştirakçileri için ücretlerinin yüzde 12,5 oranında prim ödenecektir. Bu kuruluşların emeklileri sağlık yardımı alabilmek için, ayrıca parasal katkıda bulunacaklardır. Bu düzenleme, ile emekli olma şartları güçleştirilmekte ve emeklilik yaşı 68'e yükseltilmektedir. Ayrıca, emekli aylığı miktarları kademeli olarak düşürülmektedir. IMF-DB ve ülkemizdeki sağlıkla ilgili çıkar çevrelerinin dayatması ile hazırlanan bu düzenleme, sosyal hukuk devleti ilkesiyle kesinlikle bağdaşmamaktadır.

Yukarıdaki sözünü ettiğimiz bu tasarılar yasalaştığında, ortada ne sosyal devlet ne de sosyal adalet kalacaktır. Doğaldır ki, böyle bir ortamda emekten yana toplumsal örgütlerin varlığı da sorgulanacaktır. Eğer bu süreci durdurmak, örgütlerimize güç kazandırmak istiyorsak vatandaş olarak yarın Ankara'da Emek Platformunun düzenlediği "Sosyal Devlet ve Sosyal Adalet İstiyoruz" mitingine katılmalıyız.

Bu duygularla "haydi mitinge" diyoruz.