Şu gezegende Soğuk Savaş adıyla bir dönem yaşandı. Şu memlekette Soğuk Savaş cengâverlerinden Celal Bayar’ın “Bu kış komünizm gelecek” öcüsü hatırlatılarak kapitalizme karşı çıkan, mevcut hükümete muhalefet eden herkesi, her kesimi “komünist” diye yaftalamak geçerli oldu.

Soğuk Savaş bitti, yıllar geçti, kışlar geçti, bu memlekete komünizm gelmedi. Bu durumda komünist suçlamasının yerini ağırlıkla “PKK’li” suçlaması aldı. Ama PKK’nin kanlı düşmanı Kemalistler de muhalif kategorisine girince, bu kez, komünist suçlamasının yerini ağırlıkla “Kemalist” suçlaması aldı.

Bu suçlama önce “darbeci, Ergenekoncu” diye örtülü şekilde yapıldı; sonra AKP’ye, ABD’ye karşı çıkan herkese Kemalist denmeye başlandı. Çünkü “bu kış ya da öbür kış” Kemalistler darbe yapacaktı, maazallah…

Yıllar geçti, kışlar geçti Kemalistler darbe yapmadı. Darbe öcüsü giderek etkisini yitirdi. Ama muhalifleri Kemalist diye yaftalamak ötesinde bu kavramı siyasi bir küfür niyetine kullanmak bir alışkanlık haline geldi.

Bu arada AKP yani RTE, kudretinden sual olunmaz bir noktaya ulaştığını vehmedince, bu kez onun bünyesinde bir iç-iktidar kavgası başladı. Artık AKP de kendi bünyesindeki muhaliflerini, majeste RTE’lerinin muhaliflerini, çakma muhalifleri, (sarı sendika misali) “sarı muhalifleri” üretmekteydi.

Evet sadece Cemaat hizmetindekiler değil, illa ki sarı muhalifler! Biliyorsunuzdur, Taraf gazetesinin köşe yazarlarının fotoğrafları, cinslik olsun diye, sarı renkte basılıyor ya, işte onlar… Şimdilerde Taraf gazetesinde AKP ve RTE’yi eleştirme “dozajı” konusunda şiddetli bir kavga var. (Bunun geri planında başka hangi majestenin, yani ABD’nin mi, Cemaat’in mi etkisi olduğu ayrı mesele.)

Eskinin kavgalarında “Sen goministsin!”, “Hayır asıl gominist sensin!” diye girizgâh yapılmasında olduğu gibi, şimdi de bunlar birbirlerine kızdıklarında, en ağır eleştirilere niyetlendiklerinde, suçlama sıfatı olarak “Kemalizm” kelimesini kullanıyorlar… AKP’yi bir nebze eleştirmek isteyenler onu “Dinci Kemalizm” ile suçluyor (bkz. Ahmet Altan), AKP’yi bir nebze eleştirmeyi dahi eleştirenler, yani eleştirinin eleştirisini yapanlar da, bunlara “Liberal Kemalizm” diyor (bkz. Yıldıray Oğur).

Böylece hakikaten “en ağır” eleştiriyi yapmış oluyorlar.

“Bana her şeyi de, Kemalist deme!”

***

Şimdi unutuldu ama, 1990’ların başında SSCB’nin çöküşü ardından (Fukuyama adlı bir liberal ideologun tabiriyle) “Tarihin Sonu” demek modaydı,  liberal kapitalizmin nihai zaferini ilan edilmişti, yani insanlık tarihi için bundan ötesi yoktu artık.

AKP’yle birlikte TC (Birinci Cumhuriyet) için de adeta Tarihin Sonu denilmeye başlandı. Türkiye’de de “liberal, muhafazakâr, şöyle-böyle” bir kapitalizmin nihai zaferi ilan edilmişti, yani bundan ötesi yoktu artık.

Elbette hem gezegen hem ülke düzleminde tarihin bittiği yerde filan değiliz. Ama kim bilir belki “stop ettiği” yerdeyizdir. Yahut da patinaj yaptığı yerdeyizdir. Bu yüzdendir ki böyle pervasız konuşabiliyorlar, tek kale maçlarında alınan skorlar üzerinden ahkâm kesebiliyorlar.

Aslında patinaj yapılan bu yoldaki tabelalar her şeyi anlatmıyor mu? Yerel seçim tarihiyle ilgili karar almakta acze düşen hükümetin nevrinin döndüğü aşikâr.  Dikkat taş düşebilir.  Ayı çıkabilir. (Rusya’nın uluslararası sembolü “Ayı” değil mi?) AKP, aman aman, yine-yeni “açılım” dahi yapabilir! Tezkerenin hedefi elbette sadece Suriye değildi, bu arada Batı Kürdistan’ı da hale yola koymaktı… Herkes biliyor ki, RTE’nin iteklendiği rol “vekâleten” savaş yürütmesi, savaş alanlarındaki mayınları temizlemesi. Yoksa mesela PKK karşısında performansı ölçülmüş bir TSK’nın bu görevi tek başına yerine getiremeyeceği görülüyor. Sadece önden gidip NATO için mayınları temizlemesi isteniyor. Her şey ABD için! Zaten “AB için ve AB uğruna” söylenen “demokratik” vaatler de çoktan çöpe atıldı.

***

Dolayısıyla bu gidişatta muktedirler cenahında, önlerine çıkan bu tabelaları yorumlama-sunma konusunda bir kavganın patlak vermesi şaşırtıcı olmadı. Çünkü bu tür kavgalar hiç de beklenmedik şeyler değil. Nitekim daha beş yıl kadar önce ittihatçılar (eski devletçiler, birinci cumhuriyetçiler) ile itilafçılar (yeni devletçiler, ikinci cumhuriyetçiler) neo-liberalizm, kapitalizm sofrasında birbirlerini yemeye koyuldular. Bu yiyişmeden itilafçılar yani AKP cenahı galip çıktı. Sofra artık onlarındı. Şimdi aynı sofrada “sıkı AKP’ciler” ile “gevşek AKP’ciler” arasında bir yiyişme başladı. Gevşek AKP’ciler, söylemeye gerek yok, Cemaatçiler ile malum liberaller…

Gevşek AKP’cilerden RTE’yi eleştiriyormuş gibi yapan liberallerin (bkz. Ahmet Altan) işi gayet kolay. Açıyorlar bizim yıllardır yazdıklarımızı, alıyorlar bizim yıllardır savunduğumuz argümanları, tekrarlamaktan dilimizde tüy bitiren eleştirilerimizi, itirazlarımızı çalıyorlar ve işte bunları “Dinci Kemalizm” filan başlığında toparlayıp ver yansın ediyorlar.

Kemalizm biçim biçimmiş, ölürem liberalizm ve ABD ve Cemaat ve dahi AKP içinmiş!

“Dinci Kemalistler” ile “Liberal Kemalistler” kavgaya tutuşmuşmuş!

Tohumunuza para mı verdik?

Yiyin birbirinizi!