Dün, AKP fikriyatına yakın medyanın Kadıköy’de toplanan kadınların iktidarın kürtaj abuklamasına karşı yükselttikleri “hür doğdum, hür yaşarım” çığlığına kulak tıkamalarını, buna sayfalarında yer bulamamalarını gazetecilik adına utançla izlerken, gazetemin manşetinden de gurur duydum.

 

Ancak, memlekette medyanın bir kısmının haber değeri tartışılmaz bir eylemi (orada savunulan görüşlere karşı olabilir ve karşı çıkabilirler) yok saymaları, benim utanç ve gurur duygularımla geçiştirilecek bir durum değil.

 

Öyle bir iktidar ve onun öyle bir lideri var ki; herkes sussun bir tek kendisi konuşsun istiyor.

 

4+4+4 mü? Çocuklarımızın geleceği ve eğitim gibi her ülkenin en temel konularından biri olması önemli değil; uzmanları, bilim insanları, eğitimciler sussun, konudan bihaber 3-5 AKP milletvekili yasa tasarısı hazırlasın, komisyonda muhalefet konuşturulmasın, Başbakan’ın işaret ettiği doğrultuda kalkan parmaklarla yasa geçsin.

 

Uludere’de yarısı çocuk 34 vatandaşımızın uçaklardan atılan bombalarla paramparça edilmesi mi? Herkes, ama herkes, İçişleri Bakanı’nın yaklaşımını “insani” bulmayan AKP sözcüsü de sussun, partinin sözcüsü bile sussun, sadece lider konuşsun.

 

Kürtaj mı? Kadınlar sussun, iktidar konuşsun. Bir de ona destek fetvaları veren “din alimleri”…

 

Araplara bahar getirdi diye alkışladığımız sosyal medyada, kendisine gelen mesajları başkalarıyla paylaşan Fazıl Say ya sussun ya da 1.5 hapse razı olsun…

 

Bu iktidar on yıldır adım adım bir “tıp oyunu”na mahkum etti memleketi. Gücünü artırdıkça, iktidarını pekiştirdikçe, yetmez diye mızmızlansak bile iktidarını daha da konsolide etmeye götüren kritik eşiklerde AKP’yi destekledikçe bu “tıp oyunu”na mahkum olduk.

 

Çocukluğunuzda oynamışsınızdır, “tıp” komutuyla olduğunuz yerde hareketsiz kalır, ağzınıza kilit vurup susarsınız. Sizi konuşmaya zorlayan en can alıcı sorulara bile yanıt vermemeniz gerekir. Ağzınızı açtınız mı, cezalandırılır, oyun dışı kalırsınız!

 

Oyunun kuralı biraz değişse de, bugün olan bu. Bu öyle bir oyun ki, tıp komutu yalnızca iktidarın fikriyatına ters şeyler söyleyenler için geçerli. İktidarın fikriyat alanı içinden bile, çocukça şımarıklıklar yapıp tıp komutuna uymayanlar çıkınca, başlarına gelmeyen kalmıyor.

 

Aralarında çelişki, çatışma varmış… Olabilir, vardır… Ama memlekete bu “tıp” iklimini AKP’si, cemaati birlikte hakim kıldı.

 

Oğlunun elinden tutup maça giden babanın, bir anlık heyecanla tıp komutunu unuttuğunda, oğlunu bile utandıracak özrüne rağmen başına gelenlere bakın…

 

AKP Genel Başkan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Başbakan’ın “tıp komutu”nu es geçip Uludere konusunda seviyeli bir eleştiri yönelten Yeni Şafak Yazarı Ali Akel’i işten attırmadıklarını söyledi. “Bugüne kadar Sayın Başbakanımızın veya AK Parti’nin, hiçbir gazetecinin veya hiçbir kişinin ekmeğinden olması için bir teşebbüsü olmamıştır, olması da mümkün değildir.” dedi.

 

AKP devr-i iktidarında ekmeğinden olan gazetecileri saymaya kalksam bu köşe yetmez. Ama Bozdağ haklı; bu “tıp oyunu” öyle yerleşti ki memlekete, komutu bizzat AKP’nin vermesi de gerekmiyor. Komutu bizzat vermediğinde de, kendi yerine komut verecek binlercesini barındıran bir iklim yarattı bu iktidar.

 

Kuşkusuz, her gün kan ve can kaybettiğimiz Kürt sorunu ülkenin en önemli sorunu. Hafta sonunda Diyarbakır’da Urfa’da konuşan Erdoğan’ın söyledikleri incir çekirdeğini bile doldurmuyor. Söyledikleri içinde haber değeri olan tek şey CHP lideri ile görüşmeyi kabul etmesiydi.

 

Bu memleketin kan ve can kaybımıza dur diyecek, dediğinde seslerine kulak verecek akil adamları olmalı. Var! Onlar, bugün MHP, yarın AKP yan çizse de toplanmalı. Konuşmalı.

 

Artık bu oyunundan çıkmak gerek! Ekmeğimizden oluruz korkusuyla susmanın bir yararı olmadığı da ortada. Biz böyle “tıp” komutlarına uydukça, yalnızca konuşmanın değil, solumanın bile olanaksız olduğu bir iklime mahkum olacağız.

 

Sadece “tıp komutu” verenler konuştukça, daha çok kanayacak, daha çok öleceğiz!