Her halk layık olduğu hükümetle yönetilir... Böyle bir özdeyiş var. Belki tam da böyle değil ama bu anlamda bir şey var dilimizde...

Her halk layık olduğu hükümetle yönetilir... Böyle bir özdeyiş var. Belki tam da böyle değil ama bu anlamda bir şey var dilimizde, sanırım başka dillerde de. Altı kolay da doldurulabilir sözün. Bizi yönetenleri bir şekilde biz seçiyorsak, başka ne denebilir ki!

Seçim kampanyasını, bizi yöneteceklerin meydanlardaki konuşmalarını ne kadar izliyorsunuz? Ben epey ciddi izliyorum. İş icabı. Yoksa bir tat aldığımdan değil. Oysa ilk izlediğim mitingden epey tat almıştım. İlkokuldaydım ve bir CHP mitingi için kalkıp 7 saatlik yol giderek Samsun'a gelmiştik babamla. Heyecanlanmıştım.

Şimdi tam bir can sıkıntısı mitingler. Söylenenler boş. Desteksiz atışın haddi hesabı yok. Anlamadığım şu: İnsan doğruluğuna kendi de inanmadığı bir şeyi, bir kalabalığı karşı, ağzını doldura doldura nasıl söyleyebiliyor? Hani bu bir monolog değil de diyalog olsa, karşıdan birisi, "Kardeşim, onu öyle diyorsun ama bir dayanağın var mı?" falan deyiverse, ne yanıt verir acaba bizi yönetmeye aday o liderler?

Meydanlarda neyi nasıl yapacağını anlatan yok. Bir ip atmacadır, "AKP=PKK" nutukları atmacadır, "Kaç kez bakanlık yaptı, kendi memleketine bir çivi çaktı mı?" diye sormacadır gidiyor. İş icabı izliyorum ya, belki ben de artık o ilkokul çağındaki ben olmadığımdan, saç baş yoluyorum sürekli. "Tanrım, bir memleketi yönetecek olanlar nasıl olur da bu kadar boş konuşur!"

Belki de bu miting konuşmalarını ciddiye almamak gerek. Hatta mitingleri ciddiye almamalı. Kimi toplumbilimciler yeni iletişim teknolojilerinin mitingleri işlevsiz kıldğını söylüyorlar. Siyasetin de yeni teknolojileri olduğunu ileri sürüyorlar. "Artık binleri, on binleri, yüz binleri meydanlara toplamak gerekmiyor, o işi televizyon yapıyor", diyorlar.

İyi de, bizi yöneteceklerin televizyona çıkmaya da niyetleri yok ki. Tabii, her fırsatta her ekrana çıkalım istiyorlar da, aynen miting meydanlarındaki gibi... Karşılarında kendilerini didik didik sorgulayan gazeteciler, hatta sandıkta yarışacakları rakipleri olmadan konuşmak istiyorlar televizyonda. Biri "hodri meydan" çekiyor, diğeri zinhar olmaz diyor. Sonuçta, Batı'dakine benzer liderlerin canlı yayın kapışması bizde olmuyor. Başbakan, "o işin içine ailemi de katıyor, kırıcı konuşuyor" diye Baykal'ın karşısına çıkmayı reddediyor. Tamam da, karşı karşıya gelmeyince o konuşmalar yapılmıyor değil ki. Meydanlarda alası yapılıyor. Gelin yüz yüze tartışın, karşıda yanıt verecek biri olunca belki desteksiz atışın ve kırıcılığın dozu da biraz düşer. Vatandaş da daha iyi tartma olanağı bulur kendisini yönetecekleri.

Böyle diyorum ama, biz kaliteli tartışmalar peşinde miyiz, boş konuşmalara gösterdiğimiz ilgiyi dolu konuşmalara da gösterir miyiz, emin değilim. Ara sıra Ufuk Uras'ı, Baskın Oran'ı yakalıyorum televizyonda. Öyle yönetmeye falan da aday değiller; "ezber bozacağız" diyorlar sadece, ama yönetmeye aday olanlardan çok daha dolu konuşmaları.

Onlar dolu dolu konuşa dursun, millet gömülmüş bir kanalda yayınlanan "Güzel ve Dâ-hi"yi izliyor. "Kadınlar güzel ve aptal, erkekler akıllı ve çirkin olur" önyargısından beslenip onu besleyen bu cinsiyetçi budalalık şovu, bizim içi dolu konuşmalara ne kadar rağbet edip, onları ne kadar anlayabileceğimizin de göstergesi gibi. Kimbilir, bizi yönetecekler, belki de bu gerçeği bildiklerinden tercih ediyorlar boş konuşmayı.

Yarışmada güzellere sorular soruluyor, tanınmış insanların fotoğrafları gösteriliyor. Bilkent mezunu olduğunu söyleyen kızımız, Adolf Hitler'i tanımıyor. Bari Elvis Presley'i tamsa. Yanındaki "dâhi"nin kopyası da fazla işe yaramadığından, "Pörsli" falan gibi bir şeyler çıkıyor "güzel" kızın ağzından. Allah'tan liseden, yok liseden de değil Ankara'da bir kolejden, yeni mezun olmuş kızımız, "Karenin..." diye başlayan soruya, önce "Matematikten de hiç anlamam" diye tepki verse de, sonra karenin dört kenarı olduğunu bir bilişte biliyor ve mezun olduğu kolejin onurunu kurtarıyor!

Kimbilir, belki de bu şovlar bize bizi gösteriyor biraz. Biraz da, layık olduklarımızı!