Mısır‘dan döndüm. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da milyonlarca kitlenin hoşnutsuzluğunun, mutsuzluğunun, toplumsal eşitsizliklere ve adaletsizliklere başkaldırısının

Mısır‘dan döndüm. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da milyonlarca kitlenin hoşnutsuzluğunun, mutsuzluğunun, toplumsal eşitsizliklere ve adaletsizliklere başkaldırısının ilk dışavurumu Tunus isyanları ile gitmiştim. Mısır devraldı sosyal hoşnutsuzluk ve mutsuzluk koşullarına isyanı. Yayıldı. Libya’ya taşındı. İsyanı "umut“ haline getirenler, direndiler, direnmeye devam ediyorlar. Dünya egemenleri ile yerel iktidar güçleri ve sermaye, umudun toplumsal gerçekliğe dönüşmesini engellemekle meşgul. Serbest piyasa ekonomisine dokunmayan, insan emeğini ve vücudunu, zihnini ve ahlakını bile alınıp-satılan metaya dönüştüren düzene dokunmadan "demokratik“ bir geçişi örgütlemeye çalışıyorlar. Bu arada isyanlara sonradan katılan örgütlü islamcılar da, isyancıların gerçek toplumsal taleplerine daha ilk anlardan itibaren ihanet ederek kendilerini emperyalist-kapitalist dünyanın güç dengeleri açısından „AKP gibi tehlikeli olmayan“ partiler olarak sunmaya çalışıyorlar. Her eşitlikten yana düşünür ve bilim insanı, bu mutsuzluk ve umutsuzluk isyanlarının ekonomik, siyasi, kültürel, ahlaki sebepleri üzerine düşünür, erken yorumlar konusunda tedbiri elden bırakmazken, Türkiye İstatistik Kurumu zamanlama açısından da iyi hesaplanmış olması gereken bir istatistik yayınlıyor. Haber medya tarafından gümbür gümbür halkın beynine işleniyor: "Türkiye halkı mutlu!“

Yaşam Memnuniyeti Araştırması’na göre, araştırmaya katılanların % 61,2’si kendisini "mutlu“ hissediyormuş. Geleceğe "umutla“ bakanların sayısı ise % 72,8’e yükselmiş. Kadınlar % 62,7 ile erkeklere göre daha mutluymuş. Yani Türkiye, tam da Başbakan’ın konuşmalarında sürekli vurguladığı gibi "umutlu“ bir halkın ülkesiymiş.

Mutluluk araştırmaları ve kamuoyu yoklamaları, Türkiye’ye özgü değil. Kapitalizmin neoliberal döneminin artan barbarlığı koşullarında Batı ülkelerinden başlayarak giderek yaygınlaşan bir „mutluluk araştırmaları“  disiplini (happiness studies) kendisini bilim olarak kabul ettirmeye çalışıyor. Daha şimdiden bir çok Batı ülkesinde üniversitelerde mutluluk araştırmaları kürsüleri kuruluyor. Yine yanısıra World Database of Happiness, Happy Planet Index gibi mutluluk ölçme kriterleri oluşturmaya çalışılıyor.  Çoğu zaman bu araştırmaların geri planında doğrudan sermaye bulunuyor, mesela Almanya’da mutluluk araştırmalarıyla ülkenin en büyük bankası Deutsche Bank bire bir ilgileniyor. Genelde liberal ideolojinin şimdilik en son ürünü diye tanımlayabileceğimiz mutluluk araştırmalarının soyut mutlu insane yaratma çabalarını eleştirerek, daha çok control edilebilecek araştırma kriterleri geliştirmeye çalışanlar da mevcut. Bunların başında da şimdilik London Economic Scool’dan sosyal demokrat New Labour’a yeni bir incil yazmak isteyen Richard Layard’ın The New Happiness (Yeni Mutluluk) kitabı.

Hafiften ciddiye alınabilecek bu araştırmalarda ise mutluluğun kaynakları arasında en önemli kriterin, bir ülkenin gelir dağılımı. Gelir dağılımında uçurumun en küçük olduğu ülkeler, en çok sayıda “mutlu” insanın yaşadığı ülkeler oluyorlar. Sosyal ve hukusal güvencenin de yüksek olduğu ülkelerde mutluluk oranı daha yüksek oluyor.

Türkiye İstatistik Kurumu ise, kendi araştırmasındaki çelişkili bulguları sorgulamaksızın ülkeyi mutlu ilan ediyor: Örneğin son yılda “daha ucuz ürün tüketmeye başlayanların” sayısı % 54,2’ye yükselmiş. Borçlanma oranları da yükselmiş.  Son yılda “bir haftalık tatili” bile kısanların sayısı % 22,7 oranında artmış. Yine ilginç bir bulgu: Türkiye’de adli ve asayiş hizmetlerinden memnuniyet azalmış. Yani asayişi bırakırsak hukuka güven azalmış.

Bu çelişkili bulguları yorumlamadan siyasetin hizmetine sunan “bilim”, bizim geleneksel ilişkimizin aynısı. Nasıl mı?

"Nasılsın dede?“ "Sağol kızım, iyiyim.“

"Nasılsın anne?“ "Sagol oğlum, iyiyim.“

"Nasılsın amca?“ "Sagol yeğenim, iyiyim.“

"Nasılsın arkadaş?“ „Sağol, iyiyim.“

“Daha daha nasılsın?” denilmeye başlayınca ise, dertlenme, yakınma, mutsuzluk, umutsuzluk okyanusu dalgalanmaya başlar.

“Ne mutlu Türküm” diyenlerin ve dedirtilenlerin yaşamaya çalıştığı ülkede Başbakanlığa bağlı Türkiye İstatistik Kurumu da sormuş: “Nasılsın Türkiye?”

"Teşekkürler iyiyim! Mutlu ve umutluyum!“

Yaşasın iktidara bağlı iktidar biliminin „mutluluk“ keşfi!

Mutluluğun temel koşulu olan „iyi yaşamın“ kaynaklarının hızla yok edildiği ve edilmeye devam edildiği koşullarda içi boş laf bile en azından "umutu“ artırıcı bir tesellidir.

Hak ve eşitlik, özgürlük ve dayanışmanın yerine teselli ve „şükür“ kültürsüzlüğünün egemen olduğu ülkede küçümsememek lazım boş lafın etkisini!

Ama şu kuralı da unutmamak lazım: Mısır’da Mübarek yönetimine isyanların başlangıcına kadar oradaki iktidar bilimi de, Mısır halkının mutlu olduğunu iddia etmekle meşguldü. İktidarlar ve iktidar bilimleri, bu nedenle isyan karşısında hep şaşkına düşerler. Çünkü kendi kurdukları ideolojik yalan dünyasının "gerçeklerine“ o kadar inanırlar ki, "isyan" gerçeğe aykırı hale gelir onların gözünde. Bu nedenle "öcülerin“, "sapıkların“, "anarşistlerin“, "dış mihrakların“ oyun bozuculuğu sanarlar mutluluk arayan isyanları!

Sansınlar!