"Gelecek de bir gün gelec

"Gelecek de bir gün gelecek" derler de, bu memlekette kimse ciddiye almaz. Gelecek hiç gelmeyecekmiş gibi yaşar gideriz. Sadece "yaşayıp gitsek" iyi, yaşayıp giderken geleceğimizin de içine ederiz.

Geleceğe karşı bu denli umursamaz, vurdumduymaz olmamız kızdırır bazen. Bazen de, bu vurdumduymazlığın nedensiz olmadığını düşünürüm. Öyle alışmışızdır ki, bir şeylerin bir türlü değişmemesine... Belki biraz da bundandır, gelecek hiç gelmeyecekmiş gibi yaşayışımız.

10 yıl öncesini düşünün: 3 Kasım 1996'yı, Susurluk'ta kamyona çarpan Mercedes'i ve içinden dökülen polis-mafya-siyaset ilişkilerini... "İşte" demişsinizdir, "kördüğüm çözülüyor". Sonra aradan 10 yıl geçmiştir ve kamyon şoförü Hasan Gökçe gibi hissedersiniz. Onun gibi "Bir kaza yaptım, hayatım kaydı" demeseniz de, kayan hayatlar konusunda 10 yılda bir arpa boyu bile yol gidilememiş olmasının sıkıntısı sarar içinizi. Şemdinli'de bombalanan kitapçıdan sonra yaşananlar daha bir pekiştirir o duyguyu. En güçlü şekliyle "gelecek" sandığınız günlerden hemen sonra, bir türlü gelmediğini görmek geleceğin... Budur belki vurdumduymaz yapan bizi.

TAYAD üyeleri Ankara'dalar 2 gündür. Milletvekilleri ile görüşüyorlar. Tam 6 yıldır haykırdıkları bir sloganı haykırıyorlar. "Tecridi kaldırın, ölümleri durdurun" diyorlar. 20 Ekim 2000'den bu yana tam 122 kişinin öldüğü cezaevlerinde tecrit uygulamaları yüzünden 3 kişi daha ölmek üzere diyorlar. F tipi cezaevlerinde yaşananları umursayan bir avukat, Behiç Aşçı da ölüme yaklaşıyor her geçen gün. Bakan üzgün! Ancak, umursamazlık ve vurdumduymazlık sarmış her yanımızı.

Bu vurdumduymazlıkla yok ediyoruz geleceğimizi. Batman'da bahçe duvarının ardına sığınan dört bebekten birinin, 2 yaşındaki Ali'nin, amcası Aziz Kanat'ın kollarındaki çamura bulanmış bedenini gördünüz mü gazetelerde dün? O yavrucak da geleceğimiz değil miydi bizim, artık asla gelemeyecek olan!

Meteoroloji Mühendisleri Odası Başkanı Mustafa Diren, "Bu yağışlar ekstrem olabilir ama normaldir. Böyle yağışlar geçmişte de oldu. Yaşananlar meteorolojik değil kentsel bir facia. Çarpık kentleşme, dere yataklarının doldurulup yerleşime açılması ve her tarafı beton-(aştırdığımızdan yeraltına sızamayan sular can alıyor" diyor. Bugüne kadar hiç yağmur yağma-yacakmış, sel gelmeyecekmiş gibi kentleşen bizler, bakalım bunca can verdikten sonra sel sularına, benzer bir geleceğin yine gelebileceğini akıl edecek miyiz?

Deprem rap rap rap diye uygun adım yaklaşıyor İstanbul'a. Ne zaman belli değil, ama bir gün mutlaka gelecek. Biz gelmeyecekmiş gibi yaşıyoruz!

Gençler, gelecek dediklerimiz ve o gelecekle aralarında yalnızca bir adım kalmış olanlar kaygılı. Liseyi bitirirken "işte geliyor" sandıkları gelecek için tam 9 milyar doları dershanelere ve özel derslere yatırıyorlar. Yine de, ezici bir çoğunluk için o gençlerin, "gelecek" sandıkları üniversite bir türlü gelmiyor. Üniversiteye girebilenler içinse, biraz daha geriye kaçıyor "gelecek".

Mühendis olmalarına bir adım kalıyor, jeoloji mühendisliğine hazırlananlar örneğin, "Jeogenç" olarak örgütleniyorlar kuyruğundan yakalayabilmek için geleceği. "Daha iyi mühendisler yetiştirmek adına, eğitim sistemi içinde iyileştirmelere gidilmesini değil de, iş alanında rekabeti daha da artırıp sınırlı iş olanaklarından ayrıcalıklı bir kesimin faydalanmasını, kalan kesimin ise mezuniyet sonrasında ücretsiz veya düşük ücretli (stajyer) olarak 2 ile 5 yıl arasında çalışmasını amaçlayan" bir yasa tasarısı çıkıyor karşılarına. O kuyruğundan tutacak gibi oldukları "gelecek" bir adım daha kaçıyor geriye.

Kim bilir, belki biraz da bu nedenle böyle yaşıyoruz biz: Sanki gelecek hiç gelmeyecekmiş gibi!

Not: Cizre Fen Lisesi'nden öğretmen Şefika Ararat "Haritanın son çizgilerinde, Sımak/ Cizre'deyiz. Okulumuz bu yıl başladı eğitim ve öğretime. Bir fen lisesi olarak güzel yapılmış bina; ancak soğuk duvarların ne anlamı var içi boş olduktan sonra. Hele kütüphane... Bir tek kitap bile yok. Uzatılacak bir yardım eline ihtiyacımız var" diyor. Ne dersiniz?