Pınar “Deli gibi mutluyum” dedi. Erasmus programıyla, 5 ay Prag'a gitmeye hak kazanmış...

Pınar “Deli gibi mutluyum” dedi. Erasmus programıyla, 5 ay Prag'a gitmeye hak kazanmış.
Pınar benim yeğenim. Üniversite üçte. “Senin için Prag ne demek?” diye soruyorum.
“Kafka'nın ve Kundera'nın yürüdüğü sokaklarda gezmek demek” diye yanıtlıyor.
Erasmus başarılı bir değişim programı. Her yıl on binlerce öğrenci okullarının bir dönemini hiç bilmedikleri bir kentte geçiriyor. Kimi Çek Cumhuriyeti'ne gidiyor, kimi Hollanda'ya, kimi İspanya'ya; kimi de Türkiye'ye geliyor.
Yabancı ülkelerde yüzlerce yeni arkadaş ediniyorlar. Birlikte yiyip içiyorlar; paralarını parasızlıklarını paylaşıyorlar.
Erasmus'la Avrupa'nın yok olmaya yüz tutmuş ulusal sınırları iyice silikleşiyor. Erasmus büyüdükçe, milliyetçiler, ırkçılar, karanlık insanlar küçülüyor.
Parası nereden geliyor bu programın?
Alman bir arkadaşım bu soruya alaycı bir yanıt vermişti: “AB sayesinde sınır devriyelerine, koruculara, kontrgerillaya, silah satıcılarına para vermeyi bıraktık; bu parayı gençler birbiriyle dost olsun diye harcıyoruz.”
Avrupa Birliği, bir “tahammül projesi”. Projeyi yaratanların neredeyse tamamı sosyalistler. Sosyalistlerin yarattığı (veya dayattığı) “birlik” projesi, kapitalistler tarafından da (başka ajandalarla) kabul edildi.
Her iki taraf da birbirinin farkındaydı. Sosyalistler ve kapitalistler, birbirlerini hiç sevmedikleri halde; farklı çıkarları bu sepette toplamaya “tahammül” ettiler.
Sosyalistin çıkarı neydi?
Uzun zamandır Türkiye ve çevre ülkeler için “Orta Dünya Birliği” diye bir öneri sunuyorum. Benim bu işten çıkarım ne?
Çıkarım şu: Bu anlamsız sınırlar yüzünden bir tane gencin bile ölmemesi. Bir tek çocuğun ensesine kurşun sıkılmaması, bir tek annenin bile ağlamaması.
Benim en büyük çıkarım bu. Emekten, yemekten, içmekten, her şeyden önce, benim için bu “çıkar” önemli.
Biliyorum ki akıllı bir “birlik” yoluna gidemezsek 21. Yüzyıl korkunç savaşlarla geçecek.
Herkesin gözü Mezapotamya'daki petrol ve su kaynaklarında. O Mezapotamya'da dünyanın en mazlum milleti olan Kürt kardeşlerimiz yaşıyor.
Petrol ve su yüzünden sadece çocuklarımızın değil, onların torunlarının bile acılar içinde yaşayacağı ahlaksız bir bölüşümün kongreleri düzenleniyor.
Sosyalistler olarak nerede yer almalıyız? Yer alabileceğimiz bir kulvar var mı?
Bence kocaman hatta mucizevi bir kulvar var.
Orta Dünya Birliği tüm tıkanıkları çözecek sihirli bir anahtar. Çünkü bu anahtar bölmek değil, birleşmek diyor. Türkiye'nin üç temel sorununu; Kıbrıs, Kürt ve Ermeni sorunlarını bir anda anlamsızlaşıyor. Bugün bizim mahallede MHP'li Yusuf Abi'ye de, DTP'li Mehmet Kardeş'e de anlatabileceğim akılcı bir formül sunuyor.
Çevre ülkelere gidenler bilir. Her bakkalda Kent, Ülker ürünleri satılır. Telefon hatları Turkcell'indir. Gençler Colins giyer, Efes Pilsen içer. Bu kocaman bölgede köklü teknik üniversitesi olan sadece Türkiye ve İsrail'dir. Mühendislerimiz köprü de yapar, baraj da.
300 milyon kişilik devasa bir “pazar”, kapitalistlerin sosyalistlere tahammül gerekçesi. Tıpkı AB'de olduğu gibi.
İşte bu nedenle, tam bir paradoks gibi görünse de; vizyoner kapitalistler, can düşmanları sosyalistlere destek vermek zorunda. Çünkü bu birlik her ülkede en az %20 oy alan sosyalist partilerle oluşabilir. Başka türlü olmaz.
Sosyalistlerin boşluğunu dinciler ve milliyetçiler doldurur. Din ve milliyet bölünme demektir; savaş, açlık, kin ve gözyaşı demektir. 30 yıldır kendi ülkemiz dahil onlarca yerde gördük.
Sendikaya gitmeyen işçi tekkeye gider. İnsanları bu dünyada boğarsan, herkes gözünü öteki dünyaya çevirir.
Hiçbir sendika silah bütçesinin yüzde biri kadar bile zam istemez. İşçiye, emekçiye dozerle giren avanak Türk kapitalistleri; Avrupa'da nasıl olup da %50 komünisit, sosyalist, anarşist kitlenin barındığına bir türlü akıl erdiremezler.
Vaazların tam tersine; sosyalizm olmazsa maaşlar düşer, vasıf düşer; kazançlı pazarlarda rekabet gücü yok olur.
Sosyalistler ve kapitalistlerin karşılıklı tahammülüyle kurulacak bu birlik; dünyanın en büyük uygarlıklarını doğuran eşsiz coğrafyamıza barış, huzur ve bolluk getirir.
Birgün Pınar'ın çocukları, değişim programıyla İstanbul'a gelen Lübnanlı ve Iraklı kardeşlerini ağarlayacak. Hepsi de Orhan Pamuk ve Latife Tekin'in yürüdüğü sokaklarda gezecekleri için, “deli gibi mutlu” olacaklar.
İşte benim çıkarım.