Geçtiğimiz Perşembe günüydü Van'a gittiğimde. Atıl arama noktalarını sağlı sollu geride bırakıp, askeriyenin önündeki kontrollerden geçerek girmişiz şehre. Sonbaharın ışığı hep daha fazladır ya!..

Geçtiğimiz Perşembe günüydü Van'a gittiğimde. Atıl arama noktalarını sağlı sollu geride bırakıp, askeriyenin önündeki kontrollerden geçerek girmişiz şehre. Sonbaharın ışığı hep daha fazladır ya!.. Biz diyelim Van Gölü, Vanlılar desin deniz, ya da "Behra Vane"... Işıl ışıl, masmavi... Kentin ortasında kocaman iki Van kedisi heykeli. Herkes iftara hazırlanıyor. Kontrol noktaları olmasa, kendi halinde bir şehre girdiğini zannedeceksin. Yol boyu Siphan Dağı'nı rehber bilip; Artosları artık sadece bir film karesinin baş kahramanı sanıp, öylece dalacaksın Van'a...

Öğlen sonrası. Şehre girer girmez, selam-laştığımız ilk kişilerin üstündeki telaşı görüyoruz: Özalp'ta bir köylü öldürüldü! Başlıyorlar anlatmaya. Özalp'in sınıra yakın köyü, Aşağı Koçkıran. Bir gün önce köylüler toplanıp gelmişler İnsan Hakları Demeği'ne: Bir yüzbaşı var, bize rahat vermiyoruz. Korkuyoruz, başımıza bir iş açacaklar... İHD hemen kaymakamlığı aramış. O köylerde bir gerginlik olduğunu, dikkat edilmesini, yoksa bir şeylerin patlak vereceğini söylemiş. Ve o gün, yani bizim Van'a gittiğimiz gün... Köylülerin anlattığına göre iki sivil araç, sivil aracın içinde sivil giyimli askerler ve sivil yüzbaşı köye girmişler. 34 yaşındaki Ejder Demir'in evinin etrafını sarmaya yönelmişler. Gün ortası... Ejder Demir, yanılmıyorsam iki çocuklu bir köylü. Askerleri görünce telaşlanıp kaçmaya başlamış. Kaçamadan üstüne kurşun boşaltılmış. Köylülerin tümünün gözü önünde. Sadece köylülerin mi? Karısının, yakınlarının... Sonra karısını dövmüşler. Köyün etrafını sarıp, sadece yerde kanlar içinde yatan Ejder Demir'in arabaya bindirilip hastaneye götürülmesine müsaade etmişler. Fakat onca kurşunla nasıl kurtulsun Ejder? Mesele konuştukça uzuyor...

Özalp'i bilen 33 kurşun hikayesiyle bilir. Ahmed Arifin deyimiyle "33 kan pınarı, akmaz..." Ve Özalp'in girişinde koca bir kışla. 33 Kurşun'un hükmünü veren paşanın adı kocaman: Mustafa Muğlalı... Ki suçlu bulunup da cezaevindeyken ölmüş. Ne diye devlet diker oraya, 33 insanın katledildiği bir ilçeye, düş-manıymış gibi kocaman bir kışlayı?

Ejder Demir'in ölümünü anlattıkça Vanlılar, aynı dörtlük dolanıp duruyor beynimde: Pasaporta ısınmamış içimiz Budur katlimize sebep suçumuz Gayrı eşkıyaya çıkar adımız Kaçakçıya, soyguncuya, hayına...

Çünkü anlatıldıkça mesele, 34'ncü kurşun tanımı küt diye oturuyor 34 yaşındaki bir köylünün cansız bedeninin üstüne. Diyorlar ki, bir saat önce avukatını aramış. Çünkü kaçakçıy-mış o da. 0 bölgenin sınır köylülerinin pek çoğu gibi. Kaçakçılık böyle uzaktan bakınca enteresan geliyor. Van köylüleri sınırdan vurup İran'a katırlarıyla, kaçak sigara, içki, porselen eşya falan getiriyorlar. Ya da mazot... Ejder Demir de kaçak mazot getirmekten aranıyor-muş. Avukatına da gelip ifade vereceğini söylemiş. Fakat bir saat sonra kurşunlar yağmış üstüne. Çünkü bahsi edilen yüzbaşı, köye gelip bağırıyormuş evvelinden: "Onu gördüğümüz yerde geberteceğiz..." Köylülere de köylerini boşaltmalarını söylüyormuş.

Van'da bulunduğumuz birkaç gün boyunca sordum meselenin nereye vardığını. En sonunda devletimiz kurmuş hikâyeyi: "Gözaltına almak için gittik. Çünkü aranıyordu. Bizi görünce kaçmaya başladı. Sonra bir atlı belirdi, elindeki silahı atıyla koşarak Ejder Demir'e yetiştirdi. O da silahı alıp bize ateş etmeye başladı. Çatışma çıktı, mecburen ateş ettik."

Ortalama zekâ sahibi birisi sormaz mı: Atlıyı neden vurmadınız. 0 denli insanseversiniz, atı ayaklarından da mı vuramadınız? Peki bu köylünün üzerine kurşunu doldurmayı bildiniz de atlı nereye gitti? Kaçtı mı? Bozatlı Hızır mıydı haşa!? Ve de en önemlisi, neden sivil giyimliydiniz?

Velhasıl dostlar, buralarda oluşan kan göletlerinden bir damla eğer sizin oralarda gömleğinize, ayakkabınıza ya da tabağınıza damlamazsa eğer, anlaşılmaz bir köylü nasıl ölür, neden öldürülür? Bir yüzbaşı atanır, yetkilerinden bilirse insanlığı, Kürt çok kolay ölür... O denli kolay ölür ki, "mazot kaçakçısıymış" cümlesi bile her şeyin üstünü "adilane" kapatmaya yeter. Bir Allah'ın kulu çıkıp demez: Silahsız bir köylü bu!

Sonra şiirlere sarılırız beyhude: Kirvem hal-larımı aynı böyle yaz/ Rivayet sanılır belki...