Yaklaşık iki yıldır BirGün’de yazıyorum. Ama tuhaftır en çok tartışılan yazım İvedik üzerine yazdığım iki gecikmiş yazı oldu. Hatta

Yaklaşık iki yıldır BirGün’de yazıyorum. Ama tuhaftır en çok tartışılan yazım İvedik üzerine yazdığım iki gecikmiş yazı oldu. Hatta bu yazıya gelen ilgi yaklaşık bu konuda onlarca seminer vermeme de vesile oldu. Yani İvedik şişede durduğu gibi durmadı. Özetle şunu söylemiştim: 1991 sonrası Leman dergisinde uç vermiş, alt sınıfların “boşunalığı” üzerinden işleyen ve yıldızını yine aynı dergiden yetişmiş Cem Yılmaz’da bulan  inançsız (sinik) bir dilin değişmeye başladığıydı. Sürekli alt sınıfları ve yoksulluğu didikleyen bir ironiden, İvedik ile birlikte bu kez üst sınıflara ve yeni orta sınıfa bakan bir mizahın oluşmaya başladığıydı. Tabii potansiyel tehlikeleriyle birlikte… İvedik’in çok seyredilmesi ve üst sınıflar tarafından “aşağılayıcı” bir şekilde yargılanması, 2001 sonrası krizli bir dünyadan bağımsız düşünülemez. İvedik serilerini anlamamanın ilk yönü argo ve terbiyesizlik üzerinden giden “seçkinci” ahlakçı yargılardır. Serinin 3. filmine yönelik entelektüel tepkiler yine aynı yönde gidiyor.  Bu yorumların çoğu alt sınıf direniş stratejilerinden, halk kültürü ve yüksek-alçak kültür arasında sertleşen rövanşçı kapışmadan bihaber yorumlar. Üstelik şunu da unutmamak gerekiyor: İvedik ile Şahan Gökbakar aynı kişiler değil. Şahan’ın Porscheli, villalı, Etilerli profili başka, İvedik’in özellikle alt sınıflar tarafından algılanması farklı. Filme ahlaki bir seçkincilikle yaklaşanların göremediği şu. Onlar daha çok ikinci filmde evine pizza sipariş eden orta sınıfların bakış açısıyla görüyor. Ama bir de eve pizza getiren, büfede ya da süpermarkette kasiyerlik yapan, üzerlerindeki çakma markalarla Bakırköy sahilinde çekirdek çitleyen  lise terk çocukların bakış açısı var. Filmin asıl vurucu yönünü bu oluşturuyordu. İvedik, üst sınıflarla özdeşleşen golf, suşi ve yoga salonlarında patlayan şiddetli bir osuruktu. Ama sınıfsal rövanşçılığı olan bir patlama sesi… Elbette tehlikeye de meyilli.
Son filmde ikinci filmle benzer hatta gidiyor; ama ikinci kadar sert değil. Yine İvedik’e uzak yaşam alanlarında dolaşıyor. Kafeler, converseli üniversite öğrencileri, kütüphane ve anfiler… Bu kez de yeni orta sınıf adaylarının dünyasına dalıyor… Özgüvenli cahilliği ve rahatsız edici sevimliliğiyle.  Evet, sürekli altı didikleyen cool Cem Yılmaz ironisi bitiyor. Malatya’da Yahşi Batı gösterimindeki ukalâlığı dolayısıyla halkın “Yaşasın İvedik” sloganıyla Yılmaz’ı protesto etmesi sadece tarihsel bir parçacık o kadar. Elbette İvedik’de bitecek, ama değişen anlayışın tarihsel bir blogu olarak işini görüyor. Sürekli bakılanlar artık “bakan” olmaya başlıyorlar; Şahan’a para da kazandırarak.
İki gün önce Milliyet gazetesine yansıyan bir haber, üzerine düşünmeyi hak ediyor. Yapımcı Faruk Aksoy’a göre, bilet fiyatları yüksek olan sinema salonları kapalı gişe oynamıştı. Beyaz Türk olarak tarif edilen üst sınıflar da Recep aşkına kapılmışlardı. Bu şunu da gösteriyor: daha önce altla dalga geçilmesi üzerinden işleyen inançsızlık, İvedik üzerinden üst sınıfların gözünden kendine dönmeye başlıyor. İvedik aynasından kendilerine yapılan saldırının keyfini çıkarıyorlar. Türkiye mizahında uzun süredir olmayan üst sınıfların (Zengin Mutfağı) didiklenmesinin doğal sonucu bu. Çünkü altla uğraşmaktan (maganda, zonta, yurdum insanı vb) oraya bakmaya fırsat bulamamıştı. Şimdi bütün eksiklikleriyle bu uç veriyor. Üstü imtiyazlandıran ironiden, parmak atan, bedensel bir mizaha geçiliyor. Çünkü uzun bir süredir entelektüellere özgü ironiden mizaha geçiliyor. Sıra ironi’deki son kale Okan Bayülgen’e de gelecek; çünkü ok yaydan çıktı. Çizgili önlükleriyle büfeci çocukların, overlokçuların, ofisboyların ve moto kuryelerin “orta terk” dünyaları geri dönüyor. Kültür endüstrisi de buna kayıtsız kalamayacak.