Günlerdir ve çeşitli kanallardan izliyorum. Hemen herkesin üzerine bir şey dediği şu kaset meselesinde, komplo iddiaları, kimin tarafından

Günlerdir ve çeşitli kanallardan izliyorum. Hemen herkesin üzerine bir şey dediği şu kaset meselesinde, komplo iddiaları, kimin tarafından yaptırılabileceği, Baykal ve CHP açısından siyasal sonuçları gibi “büyük “meseleler enine boyuna konuşulurken, kasetin içeriği ve anlamına pek girilmemekte.
Yalnızca, kadınların katıldığı bir televizyon programında konunun kadına ait üzücü yönleri gündeme geldi..
Bir bakıma, özel hayata, mahremiyete dokunulmaz iddialarına sevinmeliyiz.
Kadın-erkek arasındaki ilişkiler artık toplumun meselesi olmaktan çıkmış, kendilerinin bileceği bir iş olarak algılanıyorsa, bravo demeliyiz.
Din konusundaki yazılarıyla dikkat çeken bir yazar bile, mahremiyete saygıdan söz etmekte ve örneğin dinî açıdan zinanın en büyük suç olduğu bilinse de, “zina suçunun ancak dört şahitle” ispatlanabileceğini, bunu ispat için “kılıcın kınına girişine” tanıklık gibi uygulamada pek mümkün olmayacak bir ispatın gereğini söylemekte. Özel ilişkilerin bu kadar  korunduğunu bilmek ne kadar rahatlatıcı!
Düşünüyorum: Toplumun nabzını iyi tutan bu kadar insan kasetin sonuçlarını konuşuyor, fakat içeriğini mahremiyet diye bir yana koyuyorsa, bir bildikleri var demektir. Belki de, kadın-erkek ilişkilerinde de bir “açılım” başlamıştır.
Eğer öyleyse, bu toplum, en çok da çok gençler adına sevinmek lâzım.
Acaba, özellikle kızlar, aileleri toplumun değerlerinden söz ettiğinde bu olaydan, bu olay karşısında gösterilen “hoşgörüden” söz etmeyi unutmasınlar mı, desem?
Hayır; kaset içeriği konuşulsun, ahlâki değerler hakkında nutuklar verilsin, birileri ayıplansın diye bir derdim yok. Ama biraz da bunca patırtı içinde ilkeli ve tutarlı bir şeyler bekliyorum.
Örneğin CHP Başkanı istifa konuşması yaparken, olay komplo olsa da, bu olaydan etkilenen kadınlar adına üzüntülerini belirtmek gereğini neden duymaz? Üzüntüsü, duyarlılığı, sorumluluğu nasıl yalnız Parti’ye karşı olur?
Kaseti öğrendiklerinde internet sitelerinden kaldırma çabasına giren Başbakan’ın, Baykal’ın olayı iktidara bağlayan konuşmasından sonra, “kabahatten”, toplumun ahlaki değerlerinden söz etmesi de ne kadar doğru? İktidara bulaşmazsa, onun deyimiyle “kabahat” olmuyor mu?
Ve liberali, muhafazakârı, solcusu ile hemen tüm gazeteci ve siyasetçilerin bu ilişki konusunda mesafeli tavır alıp konuşmamalarını, acaba ilkeli bir davranışa mı, yoksa erkekler dayanışmasına mı bağlamalı?
Anlıyorum; bu toplum, erkekler için çok eşliliği, birden fazla ilişkiyi olağan gören bir toplum. “Toplumsal pratiği” böyle olan toplumda,  erkeklerin evlilik-dışı ilişkileri de “mahremiyete” giriyor.
Peki, girsin de; odak noktasında bir erkek değil de bir kadın milletvekili olsaydı, özel hayatın dokunulmazlığı bu kadar dikkate alınacak mıydı?
Konunun kendisi bu kadar dışlanıp, partililer “gitme, geri dön” çağrıları yapacaklar mıydı?
Konu bir kadın milletvekili olsaydı, partili kadınlar liderlerine gösterdikleri sadakati ve anlayışı “hemcinslerine” gösterecekler miydi?
Yanıtları biliyoruz; bırakalım.
Bırakalım da; erkek-egemenliğinin farklı egemenliklerle pekiştiği, güçle birlikte egoların iyice büyüdüğü erkekler dünyası olan siyasette, en azından kadınların bu egoyu büyütme konusunda birbiriyle yarışmalarını değil, bu dengesizliği biraz olsun gidermek adına orada olduklarını düşünmelerini istemeye hakkımız var. Kadınlar siyasete derken, ne demek istiyoruz acaba?
Biliyorum, bu tür duyarlılıkları daha çok bekleyeceğiz.
Bunu beklerken de, seks skandalı gibi patlayan kaset olayının siyasal hesap ve tartışmalara dönmesini, komplo teorilerini, hatta olay kahramanına bağlanan siyasal manevralara ilişkin yorumları izlemeye devam edeceğiz. “Buradan” ayrılmayın.
Kime, neye dediğimi bilemesem de,  “bravo” demekten başka bir şey bulamıyorum.
Peki, bu olayın öteki tarafındaki kadın için sonuçlar? Acaba O ve ailesi bu siyasal manevranın neresine uygun düşüyor?
Bu olaydan sonra erkeğin partiye geri dönüşü adına kervanlar düzülürken, ya kadının parti içindeki konumu, siyasal yaşamı?
Baykal’ın evi önünde kurulan çadırları duyunca feminist olmayan bir arkadaşım, “Baytok’un evinin önünde feministler çadır kurmuş, haberin var mı”, diye benimle dalga geçti. Haksız mı?
Ya, eş olan kadının yaşadıkları? Sessizliği ve vakur tavrını izliyoruz da, neler yaşadığını biliyor muyuz?
O’na dokunabileceğini düşünerek, bu konuda fazla konuşmak istemiyorum. Yalnızca, saygın lider eşlerinin bir yanıyla “şeref, namus”, öte yanıyla “fedakârlık” tan ibaretmiş gibi düşünülmesindeki haksızlığa işaret etmekle yetineceğim.
Baykal ve siyasal manevralarını hevesle konuşanları pek ilgilendirmez, ama olayın bu yanları da var.