Dünyanın herhangi bir yerinde bir kentte, o kentin meydanında olduğunuzu düşünün. Ya da bir başka kente doğru yol alan bir uçağın, bir trenin, bir limandan bir başka limana seyreden bir geminin içinde olduğunuzu...

Dünyanın herhangi bir yerinde bir kentte, o kentin meydanında olduğunuzu düşünün. Ya da bir başka kente doğru yol alan bir uçağın, bir trenin, bir limandan bir başka limana seyreden bir geminin içinde olduğunuzu. Veya bir kentin sokakları arasında yol alan bir otobüsün yolcusu olduğunuzu farzedin. Siz, eşiniz ve çocuklarınız… Birlikte, ve kim bilir neler düşünerek yol almaktasınız… Booooooom. Bir anda her şey kararıyor. Ortalık toz duman içinde. İnsanlar kan revan. Hayat birçokları için bitmiş artık! Bunlar sözün bittiği anlardır. Ne söylenebilir ki?

Hangi kutsal amaç masum insanların bir boooom sesiyle paramparça edilmesini meşru kılabilir? Ne denilebilir Londra metrosunda ya da otobüste patlayan bombalar için? “Lanet olsun” dan başka! O Londra metrosu ki binlerce, onbinlerce insanı taşımıştı kentin alanlarında toplanıp savaşı lanetleyen. O metro duraklarından çıkanlar yürümüştü Londra’da işgale karşı. O otobüslerle gitmişlerdi Bushları, Blairleri ve onların savaş politikalarını lanetledikleri buluşma noktalarına. Ve şimdi onlar vuruldular. Kim bilir kaç savaş karşıtının kanını akıttı Londra’da patlayan bombalar? Terör…

Hani şu dünyanın, Birleşmiş Milletler’in üzerinde bir türlü anlaşamadığı kavram. Üzerinde anlaşamadığımız için, aynı olayı farklı farklı adlandırdığımız kavram. Üzerinde anlaşamadığımız için, binlerce yüreğin kan ağladığı bir olaya, binlerce başkasının “oh olsun” demesine yol açan kavram. Terörün tanımında anlaşmak belki o kadar kolay değil. Yine de, herkesin üzerinde anlaşabileceği, çok dar da olsa, bir tanımında buluşmak mümkün değil midir terörün? “Sivillere yönelik şiddet” demek teröre, en azından şimdilik, görmez mi işimizi? Teröre böyle bakıp; bizim bir kentimizin göbeğindeki ya da İsrail’de bir otobüs durağındaki canlı bomba eylemini, ikiz kulelere dalan uçakları, Bağdat’a yağdırılan teknoloji “harikası” bombaları, masum sivilleri hedef aldıkları ölçüde aynı adla çağırmak çok mu zordur? Londra’da bombaları patlatanlar, eğer amaçları işgal cephesini zayıflatmaksa, her patlamayla karşılarındaki cepheyi daha da güçlendirdiklerini görmüyorlar mı? Bush’un ve Blair’in işgal gerekçelerini güçlendirmiyorlar mı? Irak’ta ölen masumlar yeniden yaşama mı dönüyor, Londra’da masumlar öldürülünce? Peki ya bize dünya daha güvenli olacak masalları anlatanlar… “Afganistan’da Taliban’ı yıktık, Saddam’ı devirdik, dünya artık daha güvenli” diyenler…

17-20 Kasım 2003’ün İstanbul’unu, 4 Mart 2004’ün Madrid’ini ve 7 Temmuz 2005’in Londra’sını gördükten sonra söylediklerine kendileri inanıyorlar mı? Terör, hedef aldığı ve vurduğu tarafı da büyüterek gelişiyor. Yok etmeye çalışan taraf da, yok edilmeye çalışılan taraf da birbirlerinin kanıyla beslenip serpiliyor. Özgürlüklerden yapılan onca fedakârlığa karşın, dünya kâbuslarla uyuduğumuz değil, gündüz gözüyle kâbus gördüğümüz bir gezegene dönüşüyor. Büyük Ortadoğu’ya dışardan “demokrasi” dayatma çabaları; demokrasi “indirme birlikleri”, demokrasi “çıkarma tümenleri” belli ki ters tepiyor. Zenginler Afrika’ya yardım için “çenelerini yorarken”, tam da o gün terör Londra’da canlar alırken, Afrika’da onbinlerce çocuk ölüyor. Adalet, eşitlik ve özgürlük duyguları örselendikçe dünya yalnızca şiddet üretiyor.

Ne yazık ki, yakın bir gelecekte bu gözü dönmüş şiddet ve terör dalgasının sonu görünmüyor. Doğu’da ve Batı’da, güçsüzlerin kör terörü ile güçlülerin teknolojik terörü hayatlarımızı çalıyor. İnsanın dili varmıyor söylemeye, ama sanki daha çok kanayacağız hep birlikte. “Lanet olsun” demek ve her şeye karşın hayatı savunmak. Sanırım yapmamız gereken bu!