Yeni yılda ünlü insanlara beklentilerini sormuşlar. Bir sendika lideri “Bu yıl 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkacağız” demiş....

Yeni yılda ünlü insanlara beklentilerini sormuşlar. Bir sendika lideri “Bu yıl 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkacağız” demiş.

Belki çarpıtılmış bir ifadedir, bilemiyorum. Öyleyse beyefendi beni bağışlasın lütfen.

Bir sendika liderinin 2009 yılı ile ilgili projeksiyonu 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkmakla sınırlı olabilir mi? Zaten mesele bu beyanat değil.

Öteden beri sorarım: Nedir bu Taksim ısrarı? Küçükken “aklım ermez” der geçerdim. Neredeyse 40 yaşındayım, artık aklımın ermesi gerekmiyor mu?

John Fowles’in Aristos isimli kitabında muhalif kişilere sorulan altın değerinde bir soru vardır: “Yaptığın muhalefet muhalif olduğun şeyi güçlendiriyor mu, zayıflatıyor mu?”

1 Mayıs 2009’u tahmin etmek zor değil. Direnen kalabalıklar, polis vahşeti; gaz bombaları, dövülen hatta (maazallah) vurulan insancıklar, küfür eden esnaf görüntüleri vs vs...  Yıllardır bildiğimiz şeyler.

“Muhalif olduğumuz şey”in lüks bir odada bu görüntüleri izleyen “egemen güçler” olduğunu hayal edelim. Acaba birbirini döven yoksul insanları gördükçe neler hissediyorlardır? Bu sahneleri mutlulukla izlediklerine eminim.

Burada tabi, Taksim’de öldürülen kardeşlerimizin anısına saygı diye ciddi bir durum var. Peki biz her geçen yıl azalan bir sayıyla polisten dayak, esnaftan küfür yerken bu kardeşlerimiz mutlu mudur?

1 Mayıs’ta bizleri mutlu, “egemen güçleri” mutsuz etmenin bir yolu var mı?

Bu yazıyı ocak ayından yazdım. Çünkü hazmedilmesi zor ve başarısı genel kabulle mümkün bir önerim var.

Bu yıl Taksim Meydanı’na, hatta hiçbir meydana çıkmayalım.

Bu yıl 1 Mayıs’ı mahallemizde kutlayalım.

Solcuların çoğu anne babasını ihmal eder. Bu yıl 1 Mayıs’ta gidip anne babamızın elini öpelim. Hallerini hatırlarını soralım.

Eşimiz, dostumuz, akrabalarımız, eski sevgililerimiz vardır. 1 Mayıs’ta onları arasak, bulsak, konuşsak, dertleşsek... ?

Ama öylesine değil, 1 Mayıs’n şerefine ve bunu açıkça söyleyerek. “Bugün biz sosyalistlerin bayram günüdür” diyerek, diyebilerek. Bunu bir eylemsizlik değil, tam tersine sistemli bir eylem biçimi gibi görerek.

Dükkanımız varsa 1 Mayıs’ta tatil etsek. Hep birlikte bir piknik yerine gitsek. Orada şarkılar, türküler söylesek.

Mühendislerin, bankacıların çoğu hala sosyalisttir. Hep “müşteri” için yapacak halleri yok ya.. Bize power point’le birer sunum hazırlasalar mesela. Ülkemizin doğal kaynakları nerededir, enerji kaynaklarımız kimlerin elindedir gibi konularda onlardan bilgi alsak.

Solcuların takıldığı kahvelerde hayat okey, maçakızı filanla geçer... 1 Mayıs’ta bir günlüğüne karşıki caminin kahvesine girsek “selamınaleyküm” diyerek. Orada mahallenin amcaları vardır, hep görür, hep severiz de, anca öldüklerinde kıymetlerini anlarız. Birlikte birer çay içsek; inançlı, kararlı ve saygılı sosyalistler olarak.

Kimseye bir fikir “empoze” etmesek, kimseyi “kafalamaya” çalışmasak. Sadece dinlesek. Annemizin sırt ağrısını, babamızın öfkeli fikirlerini, ilkokula başlayan yeğenimizi, ortaokuldaki kızımızı... Bu 1 Mayıs hepsini sabırla ve uzun uzun dinlesek.

Delikanlılar bu 1 Mayıs’ta sevdikleri kıza açılsa, kızlar da içinden sevinip dışından kaşlarını çatmasa...

Akşam üstü hep birlikte içkiler içsek. Apartmanın üst katındaki hasta dedeye de çaktırmadan 1 duble rakı göndersek. Liseden atıldığından beri beyaz bere takmayı adet haline getiren zayıf oğlan da, beresini utanarak çıkarıp yanımıza yaklaşsa, ona soğuk bir bira açsak.

Biz böyle tatlı tatlı eğlenir, dünyada kimsenin ekmeğinde gözümüz olmadığı için gururla otururken polisler şaşkın şaşkın gelseler; onlara ikramda bulunsak... Kimisinin kafası karışsa da, birkaçı aramıza buyursa, yavaş yavaş şarkıya katılsa...

Ve 1 Mayıs gecesi bu görüntüler lüks odalarında oturmuş adamların gözüne gelse, şarkılarımız ıssız mezarlarda duyulsa...

Kim mutlu olur, kim mutsuz?

Kim mutlu olur, kim mutsuz?

Ne dersiniz, denemeye değmez mi? Saygıdeğer sendika yöneticileri, parti liderleri, genç kardeşler... Fikirlerinizi ve önerilerinizi bekliyorum.